Kadın ve erkek beyni üzerine araştırma yapıyordum bu hafta, kendimce kimsenin çözemediğini çözeceğim ya…
Şöyle afilli bir fark bulayım da mevzu kapansın, biraz da gülelim istedim. Nerede Dünya’da o şans şu ara! Yine bıçak gibi bir haber aldık, kanımız dondu. Kıymetinden, isimlerden isim seçilerek konulmuş bir güzel isimli kız, Değer Deniz… Ailesinin biriciği, dostlarının sevdiceği, deniz gibi güzel, meslekdaşım; daha anlatacakları varken, evinde boğularak öldürülmüş halde bulundu. Nedeni ve kimin yaptığı henüz belirlenmedi ama ilk bilgilere göre, evine girişte zorlama olmaması, akıllara hemen bildiğimiz senaryoyu getirdi. Artık bir kocanın karısını ya da bir erkeğin sevgilisini öldürmesi vakaları, normalimiz olmaya mı başladı yoksa? Bir yandan kanımız donarken, öte yandan ‘’kesin sevgilisi falan yapmıştır’’ başlıklı komplo teorilerini üretebiliyor olmamızda, kadın cinayetlerinin hatırı sayılır oranının etkisi büyük.
Geçtiğimiz aylarda, yine gencecik bir kardeşimizin hayatını elinden alan olayı, cehalete, aile içi eğitimsizliğe, ruhsal bozukluğa bağlamış ve tüm erkeklere karşı başlatılan linç kampanyasını doğru bulmadığımı dile getirmiştim, bir röportajda… Kadın, sürekli güçlü olduğunu kanıtlamak zorunda olmamalı, zaten yaradılışı itibariyle güçlü bir varlıktır. Bu güç karşısında ezilen, kendini kaba kuvvete başvurmadan erkek hissetmeyen, hiçbir şekilde ele geçiremiyorsa da öldürebilen erkekler, korkaklığın sözlük anlamı olarak tarihe geçmeliler. Elbette kadın olsun, erkek olsun, bir canlıyı öldürebilecek kafaya sahip olan kişide, ruhsal bir bozukluk olduğu muhakkaktır. Şiddet de aynı şekilde korkunun vücud bulmuş şeklidir, hastalıklı bir eylemdir. Allah şifa versin!
Geçen akşam, pek de eğitimli bir arkadaşımız, mevzu nerden oraya geldi hatırlamıyorum ‘’ Ya ben de gerikafalı mıyım acaba? Evli olsam, karımı tek başına tatile yollamazdım sanırım’’ deyiverdi. ‘’Evet öylesin, özgüvensiz de olabilirsin’’ diye cevapladık. Al dedim, bu da eğitimlisi… Kadının da erkeğin de kendini yontması lazım, önce kendi yaşam kalitesini ve kendine olan özsevgi ve özsaygısını yükseltebilmesi için. Daha ortada olmayan hayali karısı için, tatile giderse kafayı yiyeceğinin hesabını yapan eğitimli arkadaşımın da, potansiyel katil olmaması için bir sebep yok bu durumda! Evlenince, parasını bastırıp, satın aldığın bir eşya gibi, senin koyduğun yerde mi duracak ablamız? Evlilik bu mu? Sadece senin istediğini yapan kölenle mi bir ömür beraber yaşamak için imza atacaksın? Ona mı saygı duyacaksın? Tabii ki aldatacaksın ve hatta boşanacaksın da. Senaryon da şu şekilde olacak: Çok güzeldi herşey önce ama sonra karım çok değişti, başka biri oldu, boşandık. Hikayenin aslı: Onu görür görmez olduğu gibi sevdin, sonra ”sen bundan sonra kendin olma” dedin, bir süre denedi, sonra yine kendi oldu, kıskandın, korktun, (senin, aslında onu beğendiğin şekliyle) başkaları da beğenir diye kompleks yaptın ve boşandınız. Arada iki tokat atmadıysan yine helal olsun, azınlık sayılırsın, kıymetini bilelim, alkışlar… Bunun bir de kadın açısından özgüvensizlik örnekleri var elbette. Tüm bu yazdıklarım şaka gibi bir hafta içinde önüme gelen aynı saçmalığın hikayeleri, ben de inanamıyorum ama yazmak için de bereketli topraklarda yaşıyorum vesselam.. İsmi lazım değil, bir arkadaşım, tanımadığım başka bir arkadaşıyla alış verişe çıkıyorlar, tanımıyor olduğum kadın gayet modern, eğitimli, yersen mutlu evliliği olan bir kadınmış. Bir pantolon deniyor ve gayet güzel duruyor üzerinde, benim arkadaş da ”alsana süper oldu” diyor. iyi ki tanımıyor olduğum kadından cevap: ”Ben de beğendim yaaa ama bunu bana kocam hayatta giydirtmez” diyor. Neyse sonuç olarak almıyor pantolonu. Seni kocan mı ‘’giydirtiyor’’ canım, kukla mısın sen? Arkadaşım da kulaklarına ve olanlara inanamamış ‘’yani pantolon da sıradan bir pantolondu, seksi birşey olsa neyse’’ dedi ama mevzu o değil ki! Mevzu esaret. O, kocan değil sahibin, sen, karsı değil kölesisin, o da, evlilik değil esaret, yaşadığın, ilişki değil ilişkisizlik, alakasızlık, karşı çıkarsan da sonu cinayet! Şimdi biz bu mevzuların neresine gülelim?
İNSAN GİBİ SEVMEK…
Kadın ve erkek beyni hakkında okuduğum tüm bilimsel farklara rağmen, bu örneklere bakınca, kadın da erkek de gerizekalı da olabilir, zeki de, tamamen tercih meselesi. Aslolan kendimiz kalabilmek, kendimiz gibi davranabildiğimiz güvene dayalı, saygılı ilişkiler kurmak. ”Kocamdır, kaybetmeyeyim bir pantolon için” derken, prova odalarında, kendimize olan saygımızı satmayalım. Şiddet görmüş tüm kadın tanıdıklarım, ilkinde olmasa da diğerlerinde bilinçli tercihlerini yaşadılar, hala hayatta oldukları için şükreder hale geldim. Çünkü öfke ve şiddet, karşı konulmadığı sürece, masterını yapıp, oradan doktorasına doğru emin adımlarla ilerleyebiliyor. Zaten git gide sevgisizleşen yaşam şeklimiz, ”kaybedecek hiçbir şeyim yok” başlıklı manifestosuyla dolanmaya başlayan yeni katillerini doğurmaya yüz tuttu. Gerçekten sevmenin, kıskanmakla, kıskanılmakla, fırtınalar kopan kavgalarla, bir yere varmayan savaşlarla alakası olmadığını, önce güvenmekle, yanındayken evinde hissetmekle, onu tüm yaşam alanlarıyla kabul etmekle ilişkisi olduğunu, dilerim hepimiz tadarız. İnsan olarak kendi üzerimizde çalışmaya biraz daha vakit harcamalıyız. Hem kadın hem erkek, kendini, kendi olduğu için seven insanlarla ancak ve ancak özgür, huzurlu ve güvende hissedebilir. Kendi arkadaşlarıyla tatile gidebilecek bir sosyalliğe sahip olup, seni orada özleyecek, dönünce de anlatacağı şeyler olan kadın, senin sevgilin ya da karın olmalı ve ”o pantolon sana ne kadar yakışmış, hadi dışarı çıkalım” diyebilen adam da kocan … Daha da önemlisi, ederiniz değil, değerleriniz olmalı, değerleriniz!
Değer Deniz’ in hikayesini henüz bilmiyoruz ama ne sebeple olursa olsun öldürüldü, hem de şehrin göbeğinde, kendi evinde. Onu sevdiklerinden, hayallerinden, müziğinden ayıran zihniyet aramızda ve hatta içimizde yaşamaya devam ediyor. ”Allah belasını versin” demeyeceğim yapan için, vermiş zaten, nasıl bir cehennemse yaşadığı, oradan çıkması artık hepten zor. Biz kadınlar, kendi tercihimizle bize yapılan yaşamsal tecavüzlere, siz erkekler de kendinize yarattığınız ve yaşattığınız psikolojik cehenneme dur demedikçe, adına şiddet denen canavar, büyümeye devam edecek. Kendi hayatlarımızın bilinçli köleleri ve cellatları olmamak için, aramızdaki fark ne olursa olsun, beyinlerimize gereken oksijeni bulmak için ne lazımsa yapalım, gerekirse yardım alalım. Erkeğin de, kadının da, aklı yaşta değil, başta! Beyinsel farklılıklarımıza gülmek için, daha normal bir haftada kromozomlardan girer, sol lobdan çıkarım inşallah!
Diliyorum ki farkınız, insan gibi sevme şekliniz olsun…
Aşk’a uyanın gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)