Bana Bi’ Sade Aşk Telvesi Bol Olsun

Aslında yaşayacaklarımızı biliyoruz ama görmezden geliyoruz çoğu zaman. İçinde bulunduğun hal ve hedeflerin, geleceğini belirliyor. Bildiğin için mi istiyorsun, yoksa istediğin için mi gerçekleşiyor, orasını tam çözemedik henüz ama kendimize biraz daha kulak verirsek, falcılara falan gerek kalmayacak. Şahsen, daha bana fal bakıp da tutturanını görmedim, biraz yaklaşır gibi olanlar da bilmediğim bir şey söylemediler. Kendine hayrı olmayan tiplere, dünya paralar akıtanları da anlamıyorum. O kadar biliyor olsalar, o köhne evde ya da kafede, sana fal bakmakla uğraşmıyor olurlardı zaten…

Umut dünyası, herkes geleceğini merak etmekle meşgul, oysa geleceği tamamen kendi ellerindeyken. ”Ama şunu dedi, tuttu” dediğiniz herşey, siz yaptığınız için oldu, ya duyduğunuz sizi gaza getirdi de yaptınız, ya da tembelliği bir kenara bırakıp, kafaya koyduğunuz şey için, çaba sarfettiniz. Düşüncelerin dalgalar halinde yayılması, artık bilimsel olarak kanıtlanmaya başlandı. Kaç kez onu düşündünüz ve o anda aradı? Olumlama denen şey, bir geyik olmaktan öte, farkındalık yaratmak ve isteklerinize pozitif şekilde odaklanmak için kullanılabilecek insani bir yöntem. Dolayısıyla, aynı şeyin tersi de, insanı tesiri altına alabiliyor. Sürekli negatif insanlarla bir arada olmak ya da başınıza üç vakte kadar bir felaket geleceğinin yüzünüze söylenmesi de, yaşayacaklarınıza yön verebilir. Bu yüzden, kendi geleceğinizi kendiniz yaratın. Elin tanımadığınız palavracılarından, kendini bunalımdan bir türlü kurtaramayan yaşayan ölülerinden medet ummayın derim. O parayı ya da vakti, ağaç dikmeye ya da bir çocuğa kitap almaya harcarsanız, geleceğinize en güzel yatırımı yapmış olursunuz. Falı da arkadaş toplantılarınızda geyik olsun diye bakın, onu bile, içi baymış, mutsuz arkadaşlarınıza baktırmamakta fayda var, hemen bir nazar, bir ”senin için kabarmış’’ la, güzelim gününüze gölge düşmesin 🙂

Biriktirdiğim çok kıymetli dostlarım var, hepsini ben seçtim. İlk günden, ben bununla iyi anlaşırım dediklerim, çok şükür hala hayatımdalar. Biliyordum, istedim, adım attım, tahmin ettiğim gibi çıktılar, o dostluğa emek verdim ve geleceğim oldular. Hiçkimse ve hiçbir şey tesadüfen karşımıza çıkmaz. Ne olacağını ve ne kadar süreceğini, aslında başından biliyorsunuzdur. Araya duygular girdiğinde, bazen hata yapabiliyoruz, işin sonunda geriye dönüp baktığımızda, aslında bile bile hata yaptığımızı da kabul ediyoruz. Dersini alan ve ne istemediğini öğrenmiş olan için, bunun adına gelecekte, ”tecrübe” deniyor. Şahsen yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum, görüşmediğim insanlar, bir daha o tipleme kişileri hayatıma sokmama tecrübesini yaşattılar. En büyük teşekkürüm, kendilerinedir… Neye üzülüp, neye sevineceğini bilmek için falcıya ihtiyaç yok, hayat en şekilli telve nihayetinde, okumayı bilene!

İSTERSEN YAPARSIN YAPARSAN OLUR…
Şu sıralar, hayatlarıyla ilgili ne yapmaları gerektiğine karar veremeyen insanlar çoğalmaya başladı. Kimi, yıllardır kendini bulamadığı ama ”iş iştir” diye çalıştığı işi, kimi ”aslında uyuşmuyoruz galiba” dediği eşi, kimi yaşadığı şehri, kimi de olduğu halini değiştirmek istiyor. Değişim sancılı ama güzel şey, sanırım önce korkularımızla yüzleşmemiz gerekiyor. Genelde, baktığımda altta yatan en belirgin korku, ”etraf ne der” korkusu. Etraf, sen sevmediğin işte çalışırken yok, mutsuz olduğun evlilikte yok, içine sığamadığın şehirde debelenirken yok ama kendini baştan yazacağın zaman, zangoç gibi tepende mi? Aslında değil, sana öyle geliyor… Evet günümüzde herkes, herkesin herşeyini merak ediyor, hatta gözetliyor ama biz de paylaşıyoruz. Tüm hayatımız Facebook, Twitter, İnstagram, hatta canlı yayına bile geçtik çok şükür, Periscope sağolsun! Biz sunup, sonra biz mi rahatsız oluyoruz? Sanırım bu, çocukluktan kalma, edinilmiş bir kompleks. Düştüğümüzde, canımızın acısından çok, bize gülenler yüzünden, ”rezil oldum” duygusunun ağırlığını yaşamaktan korkarız. Bebekken bu yoktur, bebek düşer, bir yeri acırsa ağlar, acımamışsa, siz ‘’amannn” diye üzerine giderseniz, sizden korkusuna ağlar, yoksa susar. Biraz büyüyüp çocuk olunca, ilk düşüşünde gülenler sayesinde, rezil olma duygusuyla tanışır ve sonra hep öncelikli olarak ”birileri görür de rezil olurum” diye, düşmekten korkar. Düştüğünde onu kaldıranlar da, dostları olurlar. Düşene ben de gülerim, kendim düştüğümde de oturur yerde gülerim, hiç de rezil olmadım, ayağım takıldı düştüm. Burnumu yerden aldım, kendimi buldum, şarkı yazdım, sonsuz oldum… Arada düşün, güzel oluyor 😉

Düşerseniz düşün, yaranızı kendiniz sarıyorsunuz, gülen de gidiyor, kendi çukurunu buluyor. Düşmek de, yalnızlık da, mutluluk da, sadece sizin seçiminiz olsun. Hata yapıp, tosladığınız duvarı da siz seçmiş olun, ”başkaları ne der?” diye, ne uzayan, ne kısalan renksiz bir hayat yaşamaktansa, kendi renklerinizle boyanmış bir tuvaliniz olsun. Kendinize bulduğunuz kulplardan, pes etmeniz için tüm senaryoları hazırladığınız bahanelerinizden kurtulmanın vaktini de siz seçeceksiniz. Falcılara ve felaket senaryoları yazanlara, içinizde aniden, ‘’olmaz o iş” diyen şeytana değil de, kendinize inandığınız vakit, üç vakte kadar ne yollar keşfedeceksiniz bir bilseniz… O inançla, bir gün, bir kapıdan dışarı çıkarsın, ya da bir vapura binersin ve mucizeler, bedene bürünmüş halleriyle karşında beliriverir, nereden tanışıtığını hatırlayamadığın eski bir dost gibi, neyse sebebiniz, oradan tanışırsınız. Sen hazırsan, kısmet de sana hazırdır. Kuş ağızındaki haber de sende, denizatı gibi şans da sensin o zaman. İstersen yaparsın, yaparsan olur. Çünkü ne yaşayacağını, sadece ve sadece sen bilebilirsin. Geriye dön bak, ne düşündüysen, onu yaşamadın mı?

Aşk’a uyanın gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)