Bir güzel Burgaz Ada akşamı, denizin kenarına oturduk, yemek bahane, sohbet derin. İki deli müzisyen, Dünya’yı kurtaracağımıza, biraz soru sorayım da sevenleri şenlensin istedim…
”Kaç yaşındasın?” diye başadım röportaja, 36 yaşındaymış o ender bulunan sesin sahibi ve bu yaşta, olduğu yerden gayet memnun…Güvenç Dağüstün, ülkemizin bana göre ender seslerinden, kendisini bir kere dinlemeye gidip, memnun kalmayanına rastlamadım. İlk albümü ”Evde Yoklar” 3 sene evvel piyasaya çıktı. ”Alternatif müzik” diye tabir edilen gruba girse de ”neyin alternatifi’’ diyerek, sınıflandırılmasından yana olmadığım sanatçılardan. Bildiğiniz iyi müzik işte, akustik olunca, şarkılar adamakıllı olunca, söyleyen de ülkenin sayılı ve karakterli seslerinden biri olunca, alternatif diyorsak, dibine kadar alternatif kabul 😉
Kendisi, hem arkadaşım hem de karşı ada Burgaz’dan komşum olması dolayısıyla, hakkında pek çok bilgiye sahip olduğum, aslında insan olarak alternatif bir şahsiyettir. Ankara’lı olmasına rağmen, hepimizden çok deniz aşığı, gencecik yaşına rağmen, yaz kış adada yaşamayı tercih etmiş, tüm fevri davranışlarına rağmen, özeleştirisi yüksek ve vicdani gelişimini tamamlamış, sobetine de, şarkı söylerken sesine de doyum olmaz, göstermese de duygusal bir insandır. ”Herzaman daha iyisini yaparım diye düşünüyorum, insan herzaman daha iyisi için çaşılmalı’’ diyor. Yeni yeni şarkı yazmaya da başlamış, Geçtiğimiz aylarda, Birsen Tezer’le düet olarak çıkarttıkları ‘’Sonu Güzel’’ ‘i kendisi yazmış. Yaşamın da şarkı yazmanın da basit bir şey olmadığını düşünüyor. İçinden geldiği gibi, hiç bir adımını düşünmeden yaşıyor ve bunun hem güzel hem de hayattaki en büyük sorunu olduğunu söylüyor. Ağzına geleni söylemek, sonradan onu pişman edebiliyormuş, bu yüzden özeleştirisi yüksek bence. Farkındalığı yüksek bir yol, onun yolu. En bilinen özelliği, şarkılarını gözleri kapalı söylemesi. Bir gün, Zuhal Olcay’ın ısrarlarıyla, açmayı denemiş gözlerini ama olmamış. Bence o gözler, kapalıyken nerelere gidiyorsa, ordan bize seslenmeye devam etsin, şarkının ruhunu, seyirciye gözleriyle değil, içinden gelenlerle geçirebilmek de herkeste bulunmayan bir meziyet, bana göre…
Yakalamışken, elbette aşkı sordum; ‘’Sorun” dedi. ”Aşk, şarkı yazdıran bir şey, insan bir kaç kere aşık olabileceğini düşünürken, öyle birine aşık olur ki ‘’vay, aslında bir kereymiş’’ i farkedebilir, yoksa beş kere de aşık olabilirsin’’ diyor. Karşılıklı aşka inanmıyor, iki insanın birbirini çok sevmesi de aşk olamayabilirmiş ona göre. ‘’Aşk, hem hastalık, hem ilaç” dediği sırada, ”sence bir tercih mi?” diye soruyorum, ”bir tercih değil, AŞK MARUZ KALMAKTIR’’ diyor. Doğru da söylüyor, hiç ummadığımız anda, her tarafımıza yayılabilen bir büyü, sen mi onu, o mu seni seçiyor, gecemiz yetemedi bulmaya…
Biraz da ”kadın neymiş, erkek nasılmış’’lardan konuşalım istedim:
-Erkek oynayamaz, hemen açık verir, kadın daha komplike , olmazsa olmaz bir şey..
*Kadın nasıl bir şey? :
-Güzel… Beni tamamlayan şey, kadındır. Güvenç Dağüstün ama kadın daha üstün 😉
*Peki ya kıskançlık?
-Karşımdaki insanın, beni Dünya’nın merkezi yapmamasını problem ederim, en azından öyleymiş gibi yapsın. Dünya’nın merkezi yaparsa da bunalabilirim ama sevilmek ve değerli hissetmek mühim benim için.
KARŞIMDAKİ İNSAN BENİ SEVİYORSA, BENDEN DAHA ÖNEMLİ NE OLABİLİR Kİ HAYATINDA?
Uzundur duyduğum en dürüst söylemdi bu. Nasıl sevilmek istediğini bilmek budur, seviyorsak böyle sevmeliyiz, bu bir esaret değil, zaten sevdiğin zaman saatler durmaz mı? Geçen hafta yazdığım yazıyla ilgili, fazla kişisel olması yönünde meraklı sorular aldım ama aslında değildi. ”İşte böyle sevip sevileceksin, ondan sonra ”seni seviyorum’’ diyebileceksin” demek istemiştim halbuki… Geçen hafta anlatmak istediğimi, bir cümleye sığdıran Güvenç Dağüstün’e, yaşamı ve aşkı coşkuyla yaşayan bir sanatçı olarak, ölümü de sordum. Acısız ölmek ve öldükten sonra tüm organlarını bağışlamak ve hatta bir üniversiteye bedenini kadavra olarak bağışlamak istiyor. Ölmekten korkuyor, başka da bir şeyden korkmuyor. Yaşamın güzel ve elimizde olan tek şey olduğunu düşünüyor. En büyük acısıysa babasının ölümü.
En sevdiği şarkı yok, söylemekten keyif almadığı hiç bir şarkıyı söylemiyor. Performans sırasında burnunun dibinde gürültü yapıldığında, müşteriyi mekandan attırabiliyor ya da sahneden iniyor. Hayatta katlanamadığı tek şey bu…
Kendini tanımlarken ”En yakınıma yapmayacağım şeyi, yeni tanıştığıma yapabilirim’’ dedi.. Mesela bir taksi şoförüne, adam gitmek istediğini söyledi diye, Fazıl Say’la vereceği konserin, (ailesi için ayırttığı) protokol biletini vermiş. Fazıl Say’la 2002’de Viyana’da, Nazım Orotoryosu’nu söylemesini istemesi üzerine tanışmışlar. Halen en yakın arkadaşı.
”Operacı mı doğru şarkı söyler illa, şarkı söylemek aslında nedir?” diye sordum:
”Her şarkı, nasıl söylenmesi gerektiğini sana anlatıyor, ‘’Kimseye Etmem Şikayet’’i opera tekniğiyle söylemenin bir anlamı yoktur ‘’ diyerek, operacı-normal şarkıcı gerginliğine son noktayı koydu 😉 ‘’Sanat, tamamen o sanatı icra edenin keyfiyle alakalı bir şey, gereksiz dayatmaların, hiç bir sanatçının da umrumda olmaması lazım’’ dedi. Bu düşünce, günümüz kaygılarıyla hareket etmek durumunda kalan sanatçı kardeşlerime örnek olur dilerim… 500 tane de şarkı yazsa, kendini sadece şarkıcı olarak görüyor ama ölümsüzlük, arkada bir şey bırakabilmek ona göre. O yüzden, artık şarkı yazdığı için ölümsüzlüğe ilk adımını attı. Dilerim devamı gelir. ”Sevmek mi, sevilmek mi?” diye sorduğumda, ‘’sevilmek” dedi. Onu daha çok insan sevecek bence, bilenler bilmeyenlere şarkılarını dinletsin. Sahnesine mutlaka gidin, hep keyifli mekanlarda, asla değişmeyen orkestrasıyla, çok keyifli geceler yaşatıyor sevenlerine. Röportajımı, yine kendimi sorarak bitirdim, hakkımda şöyle şeyler söyledi: ” Çok seviyorum Merve Çaloğlu’nu, çünkü içindekiyle dışındaki bir, kalbi elinde gezen bir kız, sahtekar olamaz Merve Çaloğlu’’…
Geçen hafta doğumgünüydü, ömrü yeni şarkılarla, karşılıklı aşkla, o en çok sevdiği deniz gibi güzelliklerle dolsun, bu yazı da benden hatıra olsun. Sana ve sevenlerine, senden dinlemeyi en çok sevdiğim şarkınla yazımı bitiriyor, yine yeni bir Burgaz Ada akşamı’nda, nice lafların belini kırmayı diliyorum. (Bu şarkı, ‘’ Evde Yoklar” albümünde de yeniden düzenlenmiş şekliyle mevcud ama yol arkadaşlarıyla birlikte, canlı canlı dinleyin istedim) Güzel müziğe örnek isterseniz ve hala tanımıyorsanız, Güvenç Dağüstün’ü araştırın derim. Aşk gibi sesi vardır, tam bir sanatçı karmaşıklığında ruhuna rağmen, tertemiz de bir kalbi var. Sanat için sanat yapanlardan, bıraktım buraya, bu hafta da kalbinize güzel notalar girsin diye…
Aşk’a uyanın, gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)