Hep bir kaçıp gitme isteğiyle dolu ruhum, birinden ya da yaşadığım hayattan değil ama şehrin sıkışmış ve aynı renksizliğinden, kalabalığından, yalanlarından, kaosundan belki de, aynı çarkın içinde debelenip durduğumuzu düşünüyorum çoğu zaman…
Asla bitmek bilmeyen işler, hedefler, ‘’şunu da çözeyim, öyle rahatlayacağım’’ kafaları, büyük şehir insanını farkında olmadan esir alıp, ömründen ömür çalıyor. En yakın arkadaşlarımdan biri, bu hafta İzmir’in, adına yakışır şirin mi şirin köyü Şirince’de evleniyor ve asla bitmeyeyecek yoğunluğumuzu bırakıp, tüm arkadaşları olarak iki gün öncesinden, düğün hazırlıkları için yanına geldik. Gelir gelmez, doğa bize zamanı durduruverdi. Yetişsin diye didinip durduğumuz tüm telaşlarımız, bir anda anlamsız ve zamansızlaşıverdi…
Bu sabah, penceremin önünde öten horozun sesiyle uyandım. ”Burada da sabah oluyor ama gün ışığı beton yığını yerine, yeşile vuruyor” diye geçirdim içimden. Hatta şehir yerine, böyle doğal bir yerlerde mi yaşamak lazım acaba diye, bir ruh karışıklığı yaşamadım desem, yalan olur. Kahvaltı ederken bize servis yapan Şirinceli garson, ‘’İstanbul çok güzel değil mi?’’ diye sordu. ”Evet ama burası daha güzel” dedim, anlayamadı. En büyük hayaliymiş İstanbul’u görmek. Burada bir ay kalsam, sıkıntıdan patlayacağımı düşünüyor. Biz sakinlik arayışındayken, bir başkası için, bize kalabalık ve kaos gibi gözüken Dünya, ona göre renkli bir hayal. Herkesin kaçışı kendine tabii. Mesele yine, insanın kendinde bitiyor sayın okur, olduğun hayattan mutlu olmak için kaçıp gitmek değil, kafayı toplamak gerek. Eminim Şirinceli garson da İstanbul’u görse büyülenir ama ne yapıp edip, yine ait olduğu yere geri dönmek ister.
Bulunduğun toprakta ancak ve ancak kendinden bir şey bulursan barınabilirsin diye düşünüyorum. Evlenen arkadaşım da, 7 yıl evvel radikal bir kararla, iş dolayısıyla geldiği Şirince’de kendini ve şimdi de eşini buldu, artık İstanbul’un onun için önemi, sadece sevdiği dostları ve ailesinden ibaret. Peki ya biz kendimizi nerede buluyoruz? Yaşadağımız, sabahına uyandığımız şehir bize ne veriyor? Şahsen bir İstanbul aşığı olarak, beni rahatsız eden şeyler; Fazla kalabalık oluşu, insanların birbirlerini, gözlerinin içine bakarak dinleyecek vakit bulamamaları, mutsuz suratlar ve bitmek bilmeyen stres… Bunu yaratansa, güzelim şehir değil, yine bizleriz. Yeşili yok edip, diktiğimiz binalar da, enerji sömürmede oldukça ustalar. Bir gün, ben de kendimi bambaşka bir yerde bulur da yerleşir miyim, bilemiyorum ama stressiz ve telaşsız bir yaşam için, elimden gelen neyse, yapmak zorunda olduğumu biliyorum.
Tüm kaçıp gitmek isteyen şehirlilere kışa ve yeni yıla girmeden, kendime de sık sık hatırlattığım faydalı, bildiğimiz ama unuttuğumuz maddelerden bir doz yüklemeyi bir borç bilirim:
*Aslolan yaşamaktır, nefesinin kıymetini bil.
*Kendini gerçekleştirmek isterken, ideallerinin kendi kendine çelme takmasına izin verme.
*Olmuyorsa, olmasın, arkana bakma.
*Ne ve nasıl İstersen öyle olur, düşüncelerini netleştir ve özgür bırak.
*Kararlı ol ve kimseyi dinleme, senin için en doğru olanı, yalnız sen bilirsin.
*Dostlarına, gözlerinin içine baka baka konuşacak zamanlar ayır.
*İçindeki sevgiyi erteleme.
*Hergün gökyüzüne bak.
*Kendine ve sevdiklerine çiçek al, doğa insanı yatıştırıyor.
*Yaşadığın herşeyin hesabını önce kendine ver, başkasına verecek hesabın olmaz.
*Sarıl!
*İçine doğan ya da olacak mı acaba diye düşünmeye başladığın şeylere dikat et, gelen sinyallere kulak ver.
*Hayat her gün yeniden başlaman için bir fırsattır.
*Düşle, inan ve gerçek olması için çabala.
*Kendini ihmal etme kii herkese yetecek kadar sevgi üretebil.
*Olumsuz düşünceler, insanlar ve ortamlardan koşarak uzaklaş.
*Aynı hatayı dilediğin kadar yap, dersini aldığında yapmıyor olacaksın, kendini ”doğru mu-yanlış mı” diye kasma.
*Herkese güvenle yaklaş ama beklentin zamanla doğsun.
*Zamansız ol, saatlerle yarışmayı bırak, gerçek olan sensin.
*Arada imkanların dahilinde ufak kaçamaklar yap, yapamıyorsan beynini başka şeylerle meşgul et, sıkıntıların için bile, mesai saatlerini yine sen belirle.
*Ölüm uzun, yaşam kısa, bunu hiç unutma!
Varsın kaçmak istediğimiz hep şehirler olsun, bir yere gidemesek de bir deniz kıyısına oturup, şehri arkamıza almak ve kulaklarımızı tıkamak yine bizim elimizde. Kendinden ve yaptıklarından memnunsan, güzel insanlar biriktirmeyi başarıyorsan, sevebiliyorsan, hayatta senden daha zengini yoktur inan. Kendinden memnun değilsen eğer, nereye gidersen git memnuniyetsizliğin de seninle gelecektir. Elimizde olmayan şeylerin bize daha cazip gözükmesinin sebebi, sadece ve sadece bizlere egomuzun bir oyunu. Bunca organik ve stressiz yaşamın içinde, gıptayla hayatına baktığım garsonun, bizlerin ‘’İstanbul”luluğuna hayran oluşu da, tamamen bir ilizyon. ”İki gönül bir olunca samalık seyran olur’’ derler, gönlünü dinle, yerin de, yurdun da ruhsal dönüşüme giriverecek bak gör…
Yalnız sevgidir kaçmayan, kal diyen, tutan… Daha çok sevelim o halde, vatanımız sınırsız olsun, zaman dursun, gerekirse biz olup akarız, var mısınız?
Şirince’den sevgiler…
Aşk’a uyanın, gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)