Doğmamış Çocuğa Mars Biçmek

Bu hafta çok sevgili annemin doğumgünüydü. Herkesin annesi kendine özeldir, elbette benimki de öyle, bazen tüm Dünya’yı sırtımda taşıdığımı düşündüğüm anlarda, anneme bakar ve aslında hiçbir şey yapmadığımı görürüm. Bence Dünya’yı parmağında oynatabilecek bir güç varsa, o da çocuklarına pervane olabilen annelerde saklı. Bu gücün, bir kadın olarak henüz doğurmamış olmama rağmen, bende de olduğunu biliyor ve günü geldiğinde ancak tadarak anlayabileceğimi hissediyorum.

Bu gece, pek keyifli bir sohbette, çocukları çok seven ve hatta çocuklara öğretmenlik yapan bir arkadaşım, ‘’sen çocuk yapmak istiyor musun?’’ diye sordu. ‘’Elbette istiyorum’’ dedim, ki yakın gelecekteki büyük planlarım arasında, bu konu için bir tarih saptamamış olmama rağmen… Mevzumuz, ”bu dünyaya çocuk getirilmeli mi getirilmemeli mi?’’ ye vardı ki bu, bunca mutsuzluk, yozlaşmışlık ve karamsarlık sonucu, günümüzde en sık duyduğum klişelerden biri olma yönünde emin adımlarla ilerlemekte. Dünyanın geldiği ekonomik, toplumsal, siyasi ve hertürlü sıkıntılı durumun sonucunda vardığımız nokta, ”daha ben kendimi mutlu edememişken, böyle bir dünyada bir çocuğu nasıl mutlu ederim?’’ kaygısı oldu ne yazık ki… Çoğu insanın, sırf ilerleyen yaşlarda yalnız kalmamak için çocuk yapmaları, egosal bir ”soy devamı” anlayışı, dünya nüfusunun zaten kapasitesini doldurduğu yönündeki fikir alışverişimiz, gecemize güzel konu oldu. Tüm bunlar gerçek, doğru ve yadsınamaz şeyler, ancak ben, yine de bir çocuğun Dünya’yı değiştirebileceğine inanıyorum. Kadın olarak bize verilmiş bu hediyeyi tatmak, manevi istediğim olduğu kadar, yaşamın devamlılığında, imkanımız varken, reddetmememiz gereken şeydir bence ‘’bu Dünya’ya’’ bir çocuk getirmek…

Kendi gelişimine daha çok yatırım yapmış insanların, doğurmaktan sakınmalarının sebebi, kendi çilelerini çocuklarının çekmemesini istemek mi? Yoksa artık bu Dünya’yı yaşanacak bir yer olarak görmek istememeleri mi? Öyleyese neden hala mutlu olmaya, daha sağlıklı ve güzel olmaya, hala ilişki kurmaya, hala umut etmeye açığız? Neden hala kendimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz? Zaman zaman hepimizin düşündüğü kuyudur, ”yahu ölüp gideceğiz, bunca strese ne gerek var’’ kuyusu… Ve sabah olur, aynı koşturmacanın içinde buluruz kendimizi, yine düşler, yine gerçekleştirir, yine hayalkırıklığına uğrar ve düşer, sonra yine kalkar ve yeni hayaller kurarız. Madem öleceğiz, bunları neden yaparız, hiç düşündünüz mü? Çünkü ruhsal kodumuzda devamlılık vardır. Bugün kurduğun herşey, günü geldiğinde ve elinden geleni yaptığında gerçek olur, hayatını güzel ve anlamlı kılabilmek adına, farkında olmadan iz bırakmaya ve sende iz bırakılmasına çalışırsın, bu da seçtiğin dostluklarla olur ve hiçbiri anlamsız değildir. Ölümün bile benden ayıramadığı dostlarım var, bu diyardan gittiler ama izleri benimle yaşıyor. Mozart, Beethoven ve yüzlerce dahi besteci doğmasaydı, müzikteki en derin izleri bize kim bırakacaktı? Shakespeare ya da Cemal Süreya doğmasaydı, bendeki aşkın karşılığını başka hangi şairlerde arayacaktım? İyi ki de doğmuşlar! Bir çocuk doğar ve Dünya değişir, izlerinde nesiller yetişir, bazı zaman gelir, yozlaşılır, sonra o yozlaşmaya başkaldıran başka çocuklar, yepyeni dünyalara kapılar açar, üstelik bunu, varlıklı ailelerde, pamuklara sarılı büyümeden, savaşın ortasında, gençliğini adam ederek bile yaparlar. Biz öyle bir Ata’nın torunlarıyız. Ne mutlu onu doğurana da…

Diyeceğim o ki; Tüm bunlar mucize gibi gelse de yaşanmış, yaşanacak ve gerçek olan şeyler. Asıl, hayata anlam katmak için yaşayabilen herkesin, bu Dünya’ya çocuk doğurması ve onu hayatın devamı için zevkle yetiştirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Hasbelkader anne olup, her ‘’gak’’ dediğinde, sussun diye eline İpad’i veren annelerde bile, birer Steve Jobs anası olabilme potansiyali varken, size kadın olarak verilmiş olan en güzel hediyeyi, imkanınız varken reddetmeyin derim. Yaşadığımız çağın zorluğunu, mesleğim dolayısıyla daha da derinden bilmekte ve bire bir yaşamakta olan biri olarak, zaman zaman benim de şarkılarımı Mars’ta Uzaylı evrendaşlarıma söyleyebiliyor olmayı düşlediğim oluyor. Ama biliyorum ki, yaşayan organizmanın olduğu her gezegende, bizim gezegenden ne kadar gelişmiş olursa olsun, sorun vardır. ‘’Varolmak” başlı başına bir sorundur. Aslolan, o sorunla nasıl başaçıkabildiğimiz ve şartlarımız ne olursa olsun, pes edip etmediğimizdir. Çocuk sevmemek ve iyi ebeveyn olamayacağına inanmak ya da biyolojik imkansızlıklar haricindeki hertürlü söylem, doğmamış çocuğa Mars biçmektir. Elimizde Dünya var, hertürlü saçmalığımıza rağmen dönmeye ve bizi taşımaya devam ediyor. Aldıklarımızın yanında ona vereceğimiz en güzel hediye, bilinçli bireyler yetiştirmek, yaşlılığında sana baksın diye değil de, senin buraya kattığını düşündüğün şeyler varsa, onları aktarsın diye, belki de senin bile tahmin edemeyeceğin küçük dağları yaratsın diye, herşey bir yana, doğanın sana verdiği lüksü tatmadan ölme diye, doğurmakta bir sakınca görmüyorum.

Merve Çaloğlu
Merve Çaloğlu

DAĞINIZA GÖRE UFO SEÇENEKLERİ…
Anne olmak için doğurmak da şart değil, sevgini ve emeğini kattıktan sonra ruhani birleşmeyi yine yaşayabilirsin. Biyolojik sorunu olup, üç çocuğa öz anneleriymişcesine sevgiyle ömrünü adayan insan da tanıdım. Çocukların hepsi de adam oldular. Dünya değil zor olan, bizim zorluklarla savaşmayı göze alamamamız, çarkın değişeceğine karşı olan inaçsızlığımız. Dünya’da asırlardır savaş, açlık, adaletsizlik, düzensizlik, insanlığa sığmayacak dediğimiz sistemler silsilesi var. Ama yüzyıllardır da gelişen, doğumlarıyla bizi aydınlatan, yaşamımızı kolaylaştıran icatlar yapan, sanata boyut getiren, kısacası hayata anlam katan insanlar sayesinde de evriliyoruz. Elektiriği bulan da insan, silah yapan da insan, ressam da insan, kitleleri katleden bir diktatör de insan ve hepsi bu Dünya’ya ait. Sen de bu Dünya’nın ve yaşadığın yüzyılın şahidisin. Pes etme öyleyse, kendine ve yaşamın devamına olan inancını kaybetme, bir çocuk yapacaksan bu Dünya’ya yap, belki öyle bir heykel yapar ki uzaydan gözükür, öyle bir şiir yazar ki torunları yaşadıkları aşkı o şiirde bulur, bir güzel orman olur ilişkiler… Bize verilmiş maksimum 90 senelik ömrümüzde, rakamsal varlığımızı doldurup ölme niyetindeyseniz, yaşadığınız depresyonların hesabını ve manasızlığını da sorun kendinize! Nasılsa ölüp gideceksiniz, mutsuz olmak için gerekçeniz de olmamalı. Ha istediğini yapıp ölmüşsün ha yapamadan, nasılsa öleceksin, neye kasıyorsun o zaman ey okur? Ben söyleyeyim; Kastığın şey, devamlılık bilincin, varoluşunun sonsuzluğu, bir bedene hapsolmayı göze almış olan o eşsiz, cesur, daralan ve genişleyen ruhundan kaynaklanıyor.
İster bir çocukla, ister bir şiirle, ister birine ettiğiniz bir sözle ama her nasıl olursa olsun, biz iz bırakın bu hayata, tamamen size dair ve arkada kalanlara faydalı bir aktarım olsun mümkünse. Sadece kendiniz için değil, başka hayatlar için de varolduğunuzu hatırlatın kendinize. 10 yıldır, hayvan hakları ve yaşamı için gece gündüz çalışan bir arkadaşım da ülkesel problemlerden dolayı derneğini kapatmak zorunda kaldı. Hiçbir maddi çıkarı olmamasına rağmen, üstüne bir Dünya vergi ödedi kapatırken ama pes etmedi, amacı yine hayvanları kurtarmak ve bence bir de kendi bilincinde yetiştireceği bir çocuk yaparsa, ülkede bunca barınak varken, petshoplardan hayvan satın alan cahil kalmaz diye düşünüyorum 😉

Bu gece bu yazıyı hiç hesapta yokken yazmama vesile olan arkadaşımın bana bıraktığı ize de teşekkürü bir borç bilirim. Bazen yeni tanışmış olsan da, en eskini anlatabildiğin ve sadece seni sen olduğun için dinleyen birinin varlığına da şükrediyorsun ve onu vareden annesine de, babasına da… Ben çocuk yapar mıyım, yapmaz mıyım hayat gösterecek elbette ama yazımın sonunu, kendimizi varolan genel kodlamalardan kurtarmamız gerektiğine dair bir cümleyle noktalamak istiyorum. Doğmamış çocuğa Mars biçmeyin, bu sizin Dünya’nız, sizin yüzyılınız ve nasıl yaşayıp, neler yapabileceğinizi şartlar değil seçimleriniz belirleyecek. Memnun olmayanınızın da, Allah dağına göre UFO versin, amin 😉
Doğumgünü haftası vesilesiyle; yayınımda ve yapımımda emeği geçen sevgili anneme ve pek sevgili babama da, varoluşuma sebep olmaları dolayısıyla, sonsuz sevgilerimle…

Aşk’a uyanın gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)