Üstüne vazife olmayan işlere burun sokmak bir meslek olsaydı, işsizlik oranı oldukça düşerdi…
Başkalarının hayatında ne kadar söz sahibiyiz? Sorulmadan verilen akıllar, verene de verilene de faydasız olduğu gibi, yaratıcılığı öldürmede en güçlü silahtır.
Daha 7 yaşındaydım konservatuvar sınavlarına girdiğimde, tek hedefim kazanmaktı, ilk duyduğum ‘’ay çok zor şekerim kazanmak, yalnızca 10 kişi alıyorlar’’ oldu, birincilikle yarı zamanlı piyano bölümünü kazandım. Hiç de zor olmadı. 12 yaşındaydım kendi bestelerimi yapmaya başladığımda, okulun bir odasında piyano çalışırken, kendi bestemi çaldığım sırada, yan odadan bir hoca gelip, sanki adam öldürüyormuşum edasıyla ‘’ne çalıyorsun?’’ diye sordu. Kendi bestemi çaldığımı söylemeye korktum, öylesine birşeyler çalıyorum dedim, ”bu yaşta beste falan yapmaya kalkma, ödevlerini çal, sınıfta kalırsın, hem şimdiden beste yapamazsın’’ dedi. Ödev dediği de Mozart, adam benden küçükmüş beste yapmaya başladığında, ironiler silsilesi… Bir sene geçti geçmedi, okullar arası beste yarışmasında, üstüne bir de söz yazıp, kendi şarkımı çalıp, söyleyip, yarıştım. Hoca haklıydı, birinci olamadım, 13 yaşında 5. oldum 🙂 Konservatuar bitti, tiyatro eğitimi almak istedim, ”ohooo geç kaldın, bu yaştan sonra oyuncu olamazsın’’ (yaşım da 23) dediler, Müjdat Gezen’e girdiğim sene, oyunlarda oynamaya başladım, 10 yıldır büyük prodüksiyonlarda, pek çok özel tiyatroda, birçok ustayla aynı sahneyi paylaşıyorum. Müzik sektörü tıkandı, kendi albümümü kendim yapayım bari dedim, ”yapamazsın, çok zor iş prodüktörlük” dediler, şimdilik 10 şarkılık bir albüm, bir single, 4 klip, bir de soundtrack single’ın prodüktörlüğünü yaptım, yeni albümüme doğru da yelken açtım.
Bunların hiçbirini, bana ‘’zor” diyenlere inat olsun diye yapmadım, yapmak istediğim için yaptım. Hayatta en kolay şey, bir şeye ”zor” deyip, işin içinden sıyrılmak, diye düşünüyorum. Bunu kendi kendine yapmak , insan potansiyeline en büyük hakaretken, başkalarına dayatmaksa, aklımın almadığı bir üslupsuzluk. Kimseye boşu boşuna ümit vermemek gerekiyor elbette ama insan şevki kırmaya yönelik her türlü söylem de iyi niyet dışıdır. Dünyada milyonlarca insan ve milyonlarca başka hayat var, herkes tektir ve kimin neyi yapıp, neyi yapamayacağı, yalnızca kendi isteğiyle sınırlıdır. ”Ben de denedim olmadı” diyenler, ya gerçekten istememişlerdir ya da neyi neden istediklerini netleştirememişlerdir. Kendi başarısız ilişkilerinden yola çıkıp ‘’sakın evlenme’’ diyenlerden tut, ‘’amaaan bu saatten sonra olmaz o iş’’ diyenlere kadar, bir çok gerizekalı, virüs gibi etrafımızda dolaşmaktalar. Kovun onları hayatınızdan ya da ”haklısın” deyip, istediğiniz hiçbir şeyi yapamadan oturun ve ömrünüz çürüsün, tercih sizin..
SARHOŞTUR GECELER
İkinci klibim Sarhoştur Geceler’i çekmek üzereyken, ismi lazım değil, pek ünlü ve eski tanıdığım bir oyuncu arkadaşıma, ‘’yeni klibimde iyi bir oyuncu oynasın istiyorum” dedim. Amacım, yaptığım işe değer katmak ve elbette yeni çıkış yapmış biri olarak, dikkat çekmekti. Bunu da tüm samimiyetimle dile getirdim. Bana cevabı, 7 yaşında duyduğum şeyle aynıydı ve hatta daha acımasızcaydı. ”Ay şekerim, ben yeni bir projeye başladım, bana soruyorsan vaktim yok ama öyle birini bulman da çok zor, kimse kabul etmez’’ dedi, sağolsun. İki yıl boyunca, kendisinin yeni projesini göremedim ama klibimde Türkiye’nin en ünlü oyuncularından biri, yakın dostum Tamer Karadağlı oynadı. Hem de bunu, fikrimin doğru olup olmadığını danışmak için telefon açtığımda, kendisi istedi. Ben yine, hiç zorlanmadım, sadece herzamanki gibi çok çalıştım, oldu.
Bu tipler, genelde dedikoduya çok meraklı, sürekli ”o ne oldu, şunu naaaptın?” gibi sorularla üzerinize gelip, her türlü bilgiyi temin ettikten sonra, sormadığınız halde uzun cümlelerle fikrini beyan etmekte ustadırlar. Kendileri hakkında pek birşey bilmezsiniz,bir şey de yapmıyorlardır zaten, nefes alıp vermek dışında… Genellikle, bitmeyen bunalımları, gülmeyen yüzleri, bitmek bilmeyen sağlık problemleriyle, negatif yaşamın doruklarında gezerlerken, ağzınızla kuş tutsanız yaranamayacağınız, eşsiz bir yapıya sahiptirler. Onlara göre, herşey sadece ve sadece zordur! Birileri ”zor” dedikleri bir şeyi başardığında, ‘’kesin bilmemkimin bilmemnesidir canım o’’ şeklindeki cevapları, en kendilerinden emin halleriyle, ağızlarından çıkıverir. Kimse, kendi kendine bir halt beceremez onlara göre, niyeyse… Kardeşim, millet Uzay’a falan gidiyor, o devirdeyiz yani ! Şimdi, bu tiplerle başedebilmeniz için gereken, eşsiz bir formül söylüyorum: Arkanıza bakmadan kaçın! 😉
‘’Zor’’, kişiden kişiye göre değişen bir kavram, kimine zor gelen, kimini zorlamaz, kimini zorlar ama yıldıramaz… Kendi zorlarımızı başkalarına işlemek yerine, başkalarının kolaylarına kucak açsak, hiç de fena olmayacak. İnsanız, iletişim en doğal gereksinimimiz, birbirimizden etkileşerek evrilmemiz lazım ama her etkileşim de hayrımıza değil. Etrafındakiler yüzünden, yapabileceklerinden vazgeçmiş insanlar olmayalım derim. Vazgeçmek de çok güzel bir tercih ve yeni seçeneklere açılan bir kapıdır ama kendi özgür irademiz ile verdiğimiz bir kararsa şayet…
Eleştiriye bir bakın, sonra kendinize bakın ve bir de eleştirene bakın… Sonra fotoğraftaki gerizekalıyı bulun, artık özgürsünüz…
(Klibimiz de aşağıda, Yeniköy’de soğuk ama güzel bir Mart günü çektik, iyi seyirler, keyifli dinlemeler)
Aşk’a uyanın gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)