Fragman Mağduruyuz Bu Da Gol Değil

Bir düşe tutunup, gerçeğe varmak ister insan. Bir masal kahramanı olsam Zeyna olurdum diye cevaplamıştım bir röportaj sorumu. Kazanan aşk olsun diye savaşım hep… Gerçeğini de kendin yazıyorsun nihayetinde. Ne ekersen onu biçiyorsun. Hayal kurmak, masallara inanmak, şarkı yazarının olmazsa olmazı. Önce hayalini kurup, sonra peşinden gideceksin yazdığının, yara bere içinde de kalsan, kendi hayalinin peşinden koşmaya değiyor. Başkasının sana vaadettiği masallara ihtiyacın olmuyor. Sen istemedikçe hiçbir şeyin gerçek olmayacağını öğreniyorsun.

”Ben istedim ve yaptım’’ demeyi, güç gösterisi zannedenler, aslında çok önemli bir noktayı kaçırıyorlar; Kendi kendini taşıyabilmek, kimseye yük olmamaya çalışılan en naif savaştır. Sen, sen olamadıkça, kendinle mutlu olmayı öğrenemedikçe, başkasına da verecek bir senin olamaz. Kendini olduğun gibi başkasıyla paylaşmak en özel hediye. Beklentisiz, sadece paylaşıma yönelik ilişkiler masallarda mı kaldı? Yoksa biz mi yok ettik kendi ego savaşlarımızdan galip gelme hırsına esir olup? Ego’nun sözlük anlamı ‘’ben’’ demek, çok da bir anlam yüklememek lazım burdan bakınca. Zaten sen, sen ol, ben de ben olayım, ordan ‘’biz” doğacaksa doğacak. Birbirimizi en güzel, en sevgi dolu, en mangalda kül bırakmayan hallerimizle etkileyip, zaman içinde söylenmesi gereken tüm güzel sözleri en baştan söyleyip, ”canımı veririm’’ lerden, can sıkıntısına geçişi ne de çabuk yapar olduk. Mesleğim gereği çocuk yaşlardan beri sözcüklerle haşır neşir bir insan olmam dolayısıyla, söze değil davranışlara daha çok değer veriyorum. Sözcükler, kaçınılmaz değişimlerimizle birlikte, içini dolduramadığımız davranışlarla harcanıp, evrenin sonsuzluğunda yok olabiliyorlar. ”Seni seviyorum” Dünya’nın en içi dolu cümlesi olması gerekirken, iki yabancıya dönüştüğünüzde, bir masala hapsolabiliyor. Ağzımıza pelesenk ettiğimiz laflara ne kadar dikkat ediyoruz? Sözle öz, birbirini tutmayınca, hem komik hem de kırıcı olabiliyor. İçini dolduramadığın cümlelerle yaşamak, kendini de hayatı da karşı tarafı da aldatmaktır, kırmaktır. Yaydığın enerji de çektiğin sonlar da hep aynı filmin final sahnesine dönüşür o zaman. Gösterime girmeyen film neye yarar? Fragman mağduruyuz, bu da gol değil! Çin Malı sevda dolu etraf, dikkat etmek gerek…

Akışa ayak uydurmak, hayata teslim olmak, çok güzel bir şey. Lakin kendi tecrübeleriniz ve içinizdeki ses, size en baştan doğru olanı şaşmadan söylemekte. İnsanın aidiyeti önce kendi ruhuna olmalı. Kişilere değil, hayata güveneceksin önce. İki ruh, zaten birbirini koşulsuz şartsız, hesapsız kitapsız, kuralsızca çakerse çekiyor. Ne ‘’sen” kalır orda, ne ‘’ben”. Baştan gördüğün incelikler, coşkulu haller, iki gün sonra düşüncesizliklere dönüşmüyor olur. Öylesinizdir, olduğunuz gibi… İşte masal da odur, gerçek de… Etrafımda hep aynı dertten muzdarip ilişkiler gözlemliyorum. ”Başlarda rüya gibiydi, şimdi sanki 10 yıllık tükenmiş bir ilişkideyiz”. Bunun zamanla alakası yok, benim 17 senedir hala birbirlerine masal yaşatan dostlarım var. Seni beni bırakıp, biz olmuşlar, akılları çıkıyor birbirlerini incitmemek için. Bir masala tutunup gerçek oldular. Kimse kendini başkasına yük etmiyor, tek dertleri paylaşmak, aynı denize birlikte bakmak. Mesele bu kadar basit.

GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA!
Geçenlerde bir gazeteci arkadaşım ”sen fazla güçlüsün, bu kadarını belli etme, biraz salağa yat, hayatın kolaylaşır” dedi. Oysa hayatım bana böyleyken kolay. Ayrıca insan dediğin şey, güçlüdür zaten. Ölümlerden ölüm beğenir, yine de yaşar. Nedense öylesine alışmak isitemiyoruz. Hele kadın olunca, illa yamanacak birilerini bulmamız gerekiyor gözüyle bakılıyor hala. Kadın cinayetlerinden yok yere yakınıyoruz o halde biz. Bu zihniyetle, tabii ki kadın dövülür, aşağılanır hatta öldürülür. Bu zihniyetle kadın, kendi kendine bir şey başardığında, hep arkasında zengin sevgilisi vardır. Notasından, kartonetine, kostümünden klibine kadar, çalışıp, didinip kendi kendimin prodüktörü olduğumda, inanamayanların da ilk söylediği şey bu oldu. ”Zengin iş adamı sevgilisi var onun, öyle yaptı o albümü!’’ Bunu diyen de mesleğinin etiğinden utanmadan, hala yüzüme bakabilecek cibiliyette, üstelik hayatımda beni bir kere görmüş biri. Yüzlemedim, kendini buna inandırıp, kendi başarısızlığını hafifletebiliyorsa onun adına iyi bir şey. ”Zengin sevgili belki klibini çeker de yazdığın şarkıları sana yazdırtamaz, aldığın eğitimi, kendine kattığın birikimi, anlatmak istediğin hikayeyi, söylediğin şarkılarında sesine yansıtamaz” diye telefon açmak istedim ama değmezdi. Nasılsa kurduğumuz sözcükler bizi bir gün yakalayıp, bedeli neyse ödetiyor. Affettim, dilerim o da bir gün ait olduğu kimlikten korkmayacak kafaya erişip, kendisini başkasının yaptıklarına çamur atma üzerinden teselli etmemeyi öğrenir. Ne de güzel olur. Yetenekli çocuk o da…

Dilerim bir gün hepimiz, gerçekten sevdiğimizde ‘’seviyorum’’ demek için, hayata geçirebileceğimiz hayaller kurmak için, etkilemek ve anın gazına gelip, geçici bir coşkuyla dile getirmek için değil, dürtülerimiz yerine duygularımızla masal yazmak için, başkalarının başarısına olduğu gibi bakıp, takdir edebilmek için ”sözlerin efendisi” oluruz. Özümüzle sözümüz birbirini tutsun, inceliklerimiz ışık hızıyla ihmalkarlığa dönüşmesin. Gerçekten sevdiğinizde bu yazıyı okumanıza gerek bile kalmayacak, masalınızla gerçeğiniz bir olacak. Boşluk doldurmaktan vazgeçtiğimizde, kendimiz olmaktan korkmayıp, içimizi boşluk kalmayacak kadar güçlü bir aşkla doldurduğumuzda, tek sorunumuz ”bugün nerde sarılsak?’’ olacak. Hazır mevsimiyken, ıhlamur ağaçlarının altı güzel kokuyor, metro da modern romantikler için uygundur … 😉 Fonda da başlığa uygun bir şarkım var, ”masalımsın gerçeğini sevmemem bundan” dediğime bakmayınız, günde bin vakit sarılınız, gerçeğiniz masal gibi olsun inşallah!

Aşk’a uyanın gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)