Dikene Ağıt Güle Can

Bin asırdır gizli sinede aşk… Elin her değdiğini, gözün her gördüğünü, sözün zihne ilaç gelenini aşk sananlardan ırak bir yaban ormanda o vuslat ümidi… 

Kim bu içinde taşıdığın yabancı, nereden yadigâr bu sana kalkan olan sisli düş? Nedir ki canım, kalbini mi kırmışlar, yapıştırmışsın, kimseye batmasın diye de sarılmayı bırakmışsın, gözyaşından hızlı akmayı öğrenmiş, başını göğe erdirmişsin. Tak madalyanı, otur o masada şimdi, seni sana bir yabancı anlatsın. Dinle kendini, şehrin uğultusunda da varabilecek misin özüne? Orman olmak güzel, betonların arasında da güneşi batırabilecek mi kalbin? Onu bunu bilmemi konuşalım bu kez de, onu da, bunu da bilelim, burada olmayı becerelim bir kez olsun. Yolumu bekleyen düşlere inat, sen kal, belki bir şey olur… 

Yara sardırmak güzel de, herkes yaralıyken iş biraz karmaşıklaşıyor. Genelde geçmişimizi silmeye çalışan bir tür olduk artık. Tüm kişisel gelişimcilerin verdiği ilk tavsiye, “geçmişinle barış ya da geçmişi unut, affet” gibi bir saçmalıktan ibaret. Geçmişle barışılmaz. Geçmiş, geçmiştir, kabul edilir. Demans olmadıysan, geçmişi unutamazsın da. Affetme meselesiyse kişinin tamamen karakter ve ruhsal özelliğine göre değişkenlik gösterir. Bazı şeyleri affetmemek daha doğrudur kanımca. Her zaman kendimce tek çıkış yolunu, olanı olduğu gibi kabullenip, olduğu yerde bırakmakta buldum. Affedebileceğim kişileri ve durumları affettim. Affedilmeyecek olanları da ölene kadar berbat şekilde hatırlamaya devam edeceğim, çünkü bir beynim ve bir kalbim var. Beynime hakaret, kalbime eziyet etmiş olanları neden affetmekle de ben uğraşıyorum? Ha, bununla ömrümün geri kalanını kendime zehir etmiyorum elbette ama bir vicdansızı sevgiyle anamazsınız. O farkındalık seviyesine  gelmenizin tekamül olduğunu söyleyenler, daha terminolojik olarak fakındalık nedir, tekamül nedir bilmiyorlar, emin olabilsiniz. Farkındalık duyarlılık gerektirir. Önce kendine duyarlı olacaksın. Öyle boş teknikler ve telkinlerle içinizi paramparça etmiş, hayatınızı mahvetmiş olanları/olayları affedemezsiniz. İlla birini affetmeniz gerekiyorsa, önce kendi kendinize yapılmasına izin verdiğiniz her şey için kendinizi affedin. Sonrası büyük bir rahatlama oluyor. Bir daha girmiyorsun yürüyemeyeceğin yollara, oksijenin yetersiz geleceği sulara. Kendi orman yolunu, okyanusunu buluyorsun. Ne yalnızlık kalıyor, ne geçmiş, ne de kanayan yara… 

Madalyonun Gün Yüzü

Yara izinden utanmayınca da geçmiş senin dostun oluyor, seni sen yapmış bir yol haritasını okuyorsun kendini anlatırken. Hâlâ seviyorsun bile sanıyorlar geçmişini. Oysa bu, kendini güzel yad etmek aslında. Her sevgilide kendin, her aşkta sen varsın ya… Nefret ettiklerin, affedemediklerin de kendinsin. Aslında sana kendini unut diyorlar da, adına farkındalık demiş en büyük farkındalıksızlar. Buradan doğarsan, düşmana bile teşekkürü borç bilirsin, o düşman da sensin, unutma, affetme, sadece gör, bil, içinden geç, kabul et ve yürümeye devam et, çünkü bir yerinde de sulh var o adımlarının. Denge arama, dengen seni bulacak oralara yürüdükçe…

Sevgililer gününüzü kutlarım güzel okurlar, uydurulmuş günlere pek önem vermesem de, sevgili güzel şey, özel şey, sevgili en büyük sır, ruhun büyüsü, kalbin koru. ”Sevgilim” dediğinde, için titremeli, sesini duyduğunda yeni şarkılar doğmalı, sırdaşın, yoldaşın, aşk ortağın olmalı. “Bize her gün bayram” delileriyseniz, ne âlâ, öyle de olmalı. Bu dünyada aşık olmaktan daha güzel bir şey yok. Dikenine ağıt yakadursunlar, aşksız canda hâl yok!

Ben mi? Elin her değdiğini, gözün her gördüğünü, sözün zihne ilaç gelenini aşk sananlardan ırak bir yaban ormandan şehre geri geldim. Kalkanı çıkartıp, ümit giydim, yavaşım gözyaşımdan, aksın dilerse, korkmuyorum. Bir masa dolusu masalım var anlatacak, sana değsin içimde taşıdığım yabancı ben, gözümüz bir yerden ısırıyor ya şimdi birbirimizi, gün batımında boğalım o düşleri, saat yok. Ormanım ol, o betonlara inat. Madalyonumun öbür yüzünden azad oldu aşk. 

Aklım da yüzünde, kalbim de, gel sarılalım…

Ben gökyüzüyüm, ya sen?

                          Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected] 

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)