Bahar, günlerden en sevdiğim, 14 Nisan, dünyaya gözlerimi açtığım gün… İnsan doğduğu günü sever mi? Bence çok sevmeli, nedenini bulunca, iş daha da kolaylaşıyor. Neden geldik ki dünyaya? Sorsanız, birsürü sebep sayar herkes, bazısı da durur, düşünür, şaşırır, bocalar, cevap bulamaz. Yapmaktan keyif aldığımız şeylerin tümü için geldik bence. Keyif almadan yaptığın şeyin, ne sana, ne de senden sonra arkanda kalanlara faydası yoktur. Yani içinde illa sevgi olacak, aşk olacak, o zaman iş gibi gelmeyecek, tüm külfetlerimizden arınacağız. Dış etkenler, yaptığımız şeylerin farkındalığını aza indirgiyor ya da zorlaştırıyor olabilir, ancak sevgi silahına sahipsek, hiçbir etken önümüzde duramaz ve başlarız çoğalmaya, bahar dallarıyla yarışıp, çiçek açmaya… Nasıl mı olacak? İş başa düşüyor tabii, en zor soruların cevabı bazen gözümüzün önündedir, ancak kuru gürültüden, gereksiz kalabalıktan göremeyiz. Hafiflemek lazım hafiflemek… Demem o ki; Dallarını budamayana bahar gelmez!
Geçen yılki doğumgünümde, ”Ferrari’yi Bilge Olmak İçin Satmayacağım Yaştayım” demiştim, sen bilirsin, okumuşsundur, ey okur 😉 Bu yıl, ”nerelere terfi ettim, bir gözatayım” diye, başladım filmimin şeridini sarmaya. Sonuç olarak, alengirli bir halde değilim, gitgide daha da doğallaşan bir akışkanlığa bürünüyor ruhum. Olanı olduğu gibi kabul etmekte ‘’master”ımı tamamladım. Madem ‘’Yol’’ benim işim, üzerine şarkılar yazıp, albümler yaptım, yol alırken, gidene de yol vermeyi öğrenmek gerekiyormuş, öğrendim… Zaten isteseniz de istemeseniz de, siz içinizi bahara döndüğünüzde, dökülmesi gereken polenler dökülüyor üzerinizden, belki de başka dallarda çiçek açmak için. ”Bırak Merve, herkes kendi ağacını bulsun” demeyi de öğrendim. Sahte sevgiler, üzerimde eğreti duruyor Allah’tan, çok da şanslıyım vesselam…
Zamansızlığa hala inanıyorum, bizim belirlediğimiz saat dilimiyle, sadece dünyevi işleri düzene kolabiliyoruz, oysa benim şarkı yazdıktan sonraki saatsizliğimin tarifini, bilimadamları açıklayamaz. Sabır, bizim saat algımızla ele alındığında, zor bir kavram, insan hemen ”ne kadar daha sabretmem gerekiyor acaba?’’ diye, paniğe kapılıyor istekleri karşısında ama sabır, takvimlerle alakalı bir olgu değildir. Dün akşam, doğumgünü masamdaki dostlara, süreyle değil, sabırlı bir kalple sahip oldum ben. Saat onikiyi bir geçe arayıp, bana ayna olan, kelimeleriyle beni cennete sokan dostluklar, sabırla, anlayışla, şükürle varoldu. Yılları saysam, az bile geliyor sağlamlığımız kaşısında, sanki beraber doğduk, aile olduk… Sabrın içinde, zaman değil, sevgi, saygı ve özveri saklıymış, sonuna kadar farkındayım artık. İlla rakamlarla konuşacaksak, terfi ettim evet. Şaire göre yolun yarısını geçmişim, bana göre her yol aşk… ”Aslolan iz bırakmaktır’’ der, benim güzel Ağabeyim Aydın Karabulut, belki de orası insanı zamansız, yaşsız bir ”sabırın sonu selamat’’e taşıyor… Sağlam, derin ve faydalı izler bırakıp gitmenin derdindeyim bu hayattan, değişmeyen baki dileğim, bu doğum günümde de budur.
Aşkçıyım İtirazı Olan?
Pastamın mumlarını üflerken, hayatımdaki insanlara şükretmekten başka bir dilek geçiremedim aklımdan ve direnmeyip, sonsuzluk diledim hepimiz için. ”Bir yaş daha çoğaldığım hayata şükürler olsun’’ dedim. Beni değiştirmeye çalışmayan, düştüğümde kaldıran, var günümde alkışım olan, yok günümde ‘’nasılsın’’ diye sorabilen vadesiz dost hesabımla, yeni albümler yapmayı, klipler çekmeyi, konserler verip, bir ömür sahnelerde olmayı mı dileyecektim?
Onların hepsini, sevgiden aldığım güçle yapıyorum zaten, bendeki üretme fabrikasının yakıtı sevdiklerimdir. Her şey biter, paranız kalmaz, işsiz kalırsınız, sağlığınız bozulur, moraliniz altüst olur, canınız hiçbir şey yapmak istemez, depresyon olimpiyatlarında ipi göğüslersiniz ya da tam tersi olur bir gün; Çark tersine döner, piyango vurur, başarıdan başarıya rekor kırarsınız, sağlığınız hiç olmadığı kadar yerindedir, botoxunuzdan bebeklere taş çıkartırsınız, aracınızın benzin masrafıyla dünyada aç çocuk kalmaz ama her iki durumda da kalbiniz boş, etrafınız sessizse, bakıp da kendinizi göreceğiniz aynalarınız yoksa, nasıl yaşanır, ben bilmiyorum…
Bildiğim yerden yaşamak, sedace ve sadece sevgiyle çoğalarak mümkün. Başlarda bana ‘’ kafayı ‘’Aşk’’la mı bozmuş?” deyip, ne demek istediğimi anlamayanlar bile oluyordu. Bu doğumgünümdeyse, sosyal medyadan ve yakın tanıdıklarımdan aldığım tebrik mesajlarının yüzde doksanında ‘’Aşk’’ teması olması, üstelik bunun, çekinmeden, eğilip bükülmeden, coşkuyla yazılıyor olması, bence bırakmak istediğim en güzel iz yolunda, bir sene daha katettiğimin kanıtıdır. Öpüyorum, tebrik ediyorum, artık daha da çok seviyorum kendimi. Çünkü bana bakınca sevdiklerimi, sevdiklerime bakınca da kendimi görüyorum. Bulanıklık varsa, oldurmaya çalışmıyorum, olan zaten oluyor, batan geminin mallarını değil, kalan sağları kucaklıyorum…
Yıllardır, ”ha giyerim, ha kullanırım, bulunsun” diye sakladığım eşyalardan, fikirlerden, hatta ayıp olmasın diye görüştüğüm kişilerden de temizlendim. İnsan en büyük ayıbı da, yanlışı da kendisine yapıyormuş, anladım. Gerçekten sevenlere ayıp olmuyor zaten, yanlış anlaşılmıyorsun, günleri değil, muabbeti sayıyor onlar…
40 yıl hatırı olsun diye, sahte görgüden değil, muhabbetle tadına doyulmadığından içiliyorsa kahveler, ömürlük oluyor ve muradımıza eriyoruz. Aksi halde, elimizde fincan, ”nankörlük ne kötü şey” diye diye, kendi değerimizi kendimiz düşürüyor, kendi sevgimizi kendimiz kıymetsizleştiriyoruz gözümüzde. Oysa, hayattaki en kıymetli şey, sevgidir, aşktır. Terazisi bozukların tartısında tartmıyorum artık Aşk’ı, çünkü onun ağırlığı, ne yaşım kadar, ne de kilom. Onun sonsuzluğu, ne zamanla ölçülür, ne de mekanla. O, büyük bir yaşam kaynağı, herkes kalbini genişlettiği ölçüde sebeplenebiliyor kendisinden. Genişletmeyenle de uğraşmayacaksın, çünkü ALIŞMAMIŞ KALPTE AŞK DURMUYOR…
Doğduğum güne, bugüne, hayatımda olan, kalan, giden, ders olan, kalbimde çiçek açan herkese teşekkür ederim. Hiç tanışmamıza rağmen attığınız muhteşem mesajlar, güzel dilekler, katlanarak sizin de kalbinize konsun.
Sevdiği yerden yaşayan dostlarım,okurlarım çok olsun 🙂 Doğumgünü kızından ufak bir tavsiye: Nedeninizi bulun, büyük rahatlık!
Aşk da benim, Aşkçı da… Ya siz?
Aşk’a uyanın, gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)