Ağacı sevmek değil orman olmak… Bunca zamandır taşıdığın telaşın diniyor, dinlemeyi bilirsen duyuyorsun, sakinliyor için, zorladığın, tuttuğun, tutunduğun, olmaz dediğin, olur bildiğin yerlerden değişiyor için. Hepsinden vazgeçme zamanın geldi. Hissediyorsun ama tarif edemiyorsun. Varışta, sonuçta değil, yolundasın artık. Çünkü böylesi daha güzel, böylesi gerçek, böylesi sensin. Seni, kendi açmazlarından yola çıkıp, başka yöne çekiştirmeye çalışanlara kanmıyorsun, onları da ele hayatından, anlatmaya çalışmayı bırak, bırak herkes kendi yolunu kendi bulsun, seninkine eşlik edenlerle tamamsın zaten. Bir amaca, bir insana, eşyalara bağlanmayı da bırak artık. Bu kadar çok düşünmemen gerektiğini fark et. “Doğru bildiğim” sandıklarının bile “başkası ne der” kaygısı barındırdığına uyan. Hiçbir şey doğru değil, hiçbir şey yalan da değil, hiçbir şey eksik ya da tamam değil. Aradığın mükemmellik aldığın nefes, uyandığın güneş,içinde her halinle aktığın zamandan ibaret. Mükemmel olan sensin. Sen ve hayatın, eşsizsiniz. Hadi, bugün de yeniden doğuşunu kutla, her gün senin doğum günün… Sancını da sevmeyi buradan öğrendin. Gerçek ne biliyor musun? Gerçek, olandır. Olanı kucaklamayı öğrendin, kutlu artık her nefesin.
Kendinden Bilirkişi
Birkaç haftadır yazmıyorum okur, bir nedeni yok. Yazmış olmak için değil de, fayda olmak hep derdim. Koca bir seçim süreci atlattık, yine karıştı dengeler, sapla saman birbirine geçmişken, durmak en iyisiydi belki de. Olana baktım bir süre, tek yapmamız gereken de biraz sakinlemek. Hepimiz için en iyisini isterken, enerjisini kötüye kullananların düştüğü tuzakların kimseye bir yararı yok. Kabul vermek gerek bazen, bizden öte yolunu bulan düzene, güvenmek gerek. Karanlığın içinden alacağımız derse ihtiyacımız var. Dibi görmeden oksijenin kıymetini bilmeyen nankör insan oğullarıyız zira… Şimdi biraz kendine dönme zamanı bence. Hazır Güneş tutuluyormuş, ay tutulmaya hazırlanıyormuş, bir varmışız, bir yokmuşuz… Siyasetten aşka nasıl bağlayacağımı merak edenler için pratik cümleler belirlemedim. Çünkü işin aslı, aşk bile siyasi bir şey. İnancı siyasete alet eden insan, aşkı da, seksi de bir güzel deforme etmeyi başarıyor yüzyıllardır. Hazır kimse karışmıyorken, doya doya aşık olun. En büyük eksikliğimiz şu sıralar aşk. Reddedenler bile dönüp dolaşıp yine kendisini aramaya başladı. Savaşlarla, yalanlarla, acılarla, maddi kaygılarla kuşatılmış bir hayat içinde nefes gibi bir şey aşk. Nereye reddediyordunuz ki zaten! Bıraktıkları yerden geri almaya çalışırken saçmalayanlar da bir hayli bol şu sıra. İmkansızlığı aşk zannedeceğiniz yaşı çoktan geçtiniz oysa. Aşk o değil. Aşk sensin, kendinden kaçtığın yerde bulacaksın onu. Acı çektiğin yerde arama, oraları tamir mi ettin, terk mi ettin kaçarak, hatırla önce. Artık canının yanmıyor olması zarar görmeyeceğin anlamına gelmiyor. Ateşle oynarken aklında bulunsun. Ateş de sensin, zarar için değil, fayda için yan.
Pratiğini kaybetmiş, uzundur sahneye adım atmamış oyunculara döndünüz sanki değil mi? Üzülmeyin, o da geçecek. Hemen alışacaksınız. Sorun, yıllardır aşkı reddettiğini, o sayfayı kapattığını zannederken, aslında kendinden kaçmış olma gerçeğiyle yüzleşmekte. Ne kadar da değişmişsiniz değil mi görüşmeyeli? Bu ben miyim diyorsunuz yapmak üzere olduklarınıza bakıp. Evet, o sensin, kendini reddeden de sendin, kaygılarını da, olmaz dediklerini de, olur bildiklerini de, önyargılarını da, son kararlarını da hep sen yarattın. Şimdi yeniden kendini kucaklama zamanı. Nereden mi biliyorum? Hiçbir yerden. Ben tutulmaya, gerilemeye, sihirli sembollere inanan, ya da mesleği astrologluk olan biri değilim. Ben kendimim, oradan biliyorum. Sen de herşeyi kendinden bil, ey okur. Nasıl mı?
Kendinin de, hayatındakilerin de yeterince farkında değilsin. Ya empatiyi abartıyorsun ve başkasının hayatını yaşıyorsun, ya da kendini dev aynasında görüp, yalnızlığın dibine vuruyorsun. Oysa arası mümkün, arası güzel, arası hayat…Düşünmeden yaptığımız şeyler gibi. Düşünüp de vazgeçtiklerimiz karşımıza dikiliyor er ya da geç. Bir daha bak diye, cevapsız bıraktığın soruyu adam gibi tamamla diye belki de… Sen yine her şeyi kendinden bil, çünkü hayatındaki sorunlar da, güzellikler de, sana akıl vermeye çalışanlar da, kucaklayanlar da, dostların ve hatta düşmanların da hep senin seçimin. Aklına yine güven ama kalbini daha çok sev şimdi. Nefes gibi… Nasıl alıyorsan, öyle vermelisin, kalbin ritmini şaşmasın, zihnin gereksiz yorulmasın. Dengini, dengeni bozmayanda bulacaksın. Olana bak, “olmayan” dediğinin anlamını nasıl da yitirdiğine şahit olacaksın. Olmayan bir şey yok, o da senin olanın. Rahatladın mı şimdi? En azından durmayı öğreniyorsun, soluklan biraz, dünya sen koşsan da, koşmasan da arkandan geliyor.
Kimden kaçıyorsun? Kime sığınasın var? Kimi arıyorsun? Kimi defalarca bulduğunu sanıp, tekrar terkediyor ya da terkediliyorsun? Kendinden öte liman yok, hâlâ duymuyor musun gemilerin sesini, hepsi seni selamlıyorlar oysa, iki kulaç ötede cennetin, bir adım ötede düşlerin, bir gecenin ardında gündüzlerin, elinle açsan içeri girecek güneşin ve sen, kendinden kaçmayı, başkasına sığınmayı, yabancılarda kendini aramayı bırakıp, aslına kavuşacaksın. Sensin o liman, sensin o gemilerin kaptanı, sensin ateş, sensin o güneş, o dolunay… Gece bile sensin artık, ağarmanı bekliyor günyüzün…
Yolum orman, yolum deniz, sonlara elveda.
Günaydın sevgili, her günün kutlu olsun.
Ben aşka tutulan güneşim, ya sen?
Aşk’a uyanın,gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)