Anlamıyorum, insan, kendi değerini kendi biçen bir varlıkken, bu kadar ucuza kaçışları, iki farklı ortam görüp, dostlarına sırtını dönenleri, yaptığı iyiliği kepçeyle geri isteyenleri, tek dertli olanın kendisi olduğunu zannedenleri, kıyıya vuran küçücük bebek bedeninin fotoğrafını, deniz kıyısında eğlenirken, artistlik olsun diye, sosyal medya hesaplarından ‘’vah vah” diye paylaşan sahtelikleri…
Anlamıyorum, bir kahvenin bir saat sonra hatırının kalmamasını, onca şey paylaşıp, dost olduğunu sanarken, ilk fırsatta hırsını sizden çıkaranları, tüm derdiyle sizi boğup boğup, ‘’canım sıkkın’’ dediğinde ortadan yok olanları, karşısındakini aptal yerine koymaya çalışanları, kendini olmadığı biri gibi satmaya çalışanları, kendi kendine gelin güvey olanları, neden küstüğü belli olmayanları, yalakalıkta Dünya markası olup, arkasından konuşanları, başarıyı hiçe sayanları, yolunacak kaz arayanları, işi düşünce günde 10 kez arayanları, yarışı kendiyle değil başkasıyla olanları, ruhunu paraya satanları, şikayet ettiği düzene dur diyemeyenleri, tartışmayı beceremeyenleri, korkup kaçanları, boş vaadlerde bulunanları, ancak çıkarları çatışınca birbirinin ipliğini pazara çıkaranları, cahillerin otorite kabul edilmesini, sanata dur denilmesini, sahnelerin kapatılmasını, kimin sanatçı olduğuna muhasebecilerin karar vermesini, attığı tweetle büyük laf ediyorum zannedip, sonra yemeyip silenleri, ettiği lafın arkasında duramayanları, verdiği sözü tutamayanları, randevusuna geç kalanları, hem kel, hem fodul, hem de kral olanları, aslında kim olduğuna kafa yormayanları, yapıp yapıp, özür dileyenleri, sahtekarlıklarıyla gurur duyanları, gereksiz yalanları, haddini aşanları, ot olmadan kokanları…
Daha yazsam liste uzar da gider. Bunları anlayamıyor olmam, mutluluk kaynağımdır. Anlayamadığımız şeyler bizi özgür, dürüst, tam bağımsız ve huzurlu kılar. Yastıklar taş olmaz uyurken… Anlayamayın bazı şeyleri, anlamlandırmaya çalışmamız gereken nice güzel şey varken, tüm bu saçmalıkları anlayamayın zaten, bırakın öylece kalsınlar. Hepimiz için, eşit işleyen bir mekanizma varsa, o da zamandır. Zaman akıp gidiyor ve tüm düğümleri, anlayamadığımız yerden çözüyor. Uzaktan izlemesi, inanın çok daha zevkli. İnsanlar, olmasını istediğin şey ya da kişisel ilişkilerin için elinden geleni yapmış ve için rahatsa, yine de haksızlığa uğradığını düşünüyorsan, yapman gereken, ”anlamaya çalışmamak” olmalı olanı biteni. Bir dur, bak uzaktan, göreceksin yamukluk nerede zamanla…
HAYATİ KARARINIZ NEDİR?
Kimse kendi isteği dışında değişmez, kişileri ve sebep oldukları olayları değiştirmeye gücümüz yetmez, biz kendimizi değişime açık tutmak ve uygun olmadığımız hava sahasından koşar adım uzaklaşmakla, ‘’anlamıyorum’’ dediğimiz noktada, ‘’ehh be anlamadığım yere kadar’’ demekle, en sağlıklı şeyi yapmış oluruz bence. Aksi halde, bunca kötülüğün içinde, oksijensiz kalmak an meselesi, neyse ki tercih bizde bitiyor. At gözlüğü takmış gibi, olanın etrafında debelenip durmak ya da her saniye, yeni bir hayata adım atmak arasında, muazzam iki seçeneğe sahibiz. ”Neresinden başlayacağımı bilmiyorum’’ deyip, yerinizde saymaya ve boğulmaya dilediğiniz kadar zaman harcayabilirsiniz, o da bir tercih meselesi. Her iki seçenekte de insan aslında özgür. Kendini özgür hissetmeyenler, sorumluluktan kaçanlar oluyor ne yazık ki.
Oturduğu yerden ‘’vah vah’’çılar ile engelli koşup yara bere içinde de olsa ipi göğüsleyenler arasındaki fark, sadece ve sadece ‘’karar” farkıdır. Hayatı nasıl yaşayacağınıza dair karar alın, bunun parayla pulla alakası yok, yataktan nasıl uyandığınızla başlayın önce işe. Her türlü soruna rağmen, camı açıp, havayı içine çekip, gülümseyebiliyorsan, herşeyi başaracak güce sahipsin demektir.
”Tüm Dünya’nın acımasızlığına rağmen” diye bir manzara fotoğrafı paylaşmış bugün bir arkadaşım… Dünya değil, senin olana gösterdiğin tepkidir acımasız olan, Dünya bize acımak için dönmüyor. Dünya dönüyor ve olan oluyor. Anla ya da anlama, o noktada ne yaptığın seni de, beni de, iyi ya da kötü, ‘’insan” yapıyor. Şikayet ettiğimiz şeyleri değiştirmek için, önce kendimize bakmamız lazım. ‘’Anlamıyorum” dememiz gereken, acaba denize vurmuş olan bir bebek bedeni mi, yoksa onu umarsızca diğer çocukların, yakınlarının ve bunu yapanların (zaten umurlarında olmayan) gözlerine sokmaya çalışan vicdansızlığımız mı?
Biz kendimizi ne kadar anladık, ne kadar yıprattık, ne kadar sevdik? Bulmak için ve hayatlarımıza anlam katmamız için her saniye bizim!
Bana sorarsanız, anlamadığınız yeren özgür olmayı seçin, yeter ki ömrümüz uzun olsun…
Aşk’a uyanın gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)