Her ne kadar, mesleğim gereği, tam da içinde yer almak durumunda olsam da, gece hayatından pek hazettiğim söylenemez. Yirmili yaşlarımın başında eğlenebildiğim İstanbul gece hayatı, ne yazık ki son 10 yıldır eğlenmek dışında herşeye zemin hazırayan ve gereksiz nakit ve vakit kaybına dönüşmüş bir yorgunluk timsali. Peki eğlence anlayışımızı nerede kaybettik? Çıkıp iki lafın belini kırabildiğimiz ve sohbet edebildiğimiz sakin ve nezih ortamlar, uzun uzun arayıp, rahatça eğlenip, müzik dinleyebileceğimiz yer bulamayışlarımız sonucunda, daha cazip gelmeye başladı. İki kız arkadaş, biraz dans edip eğlenmek isteyemiyor ne yazık ki artık günümüzde, çünkü anında etrafımız köpekbalıklarıyla çevrilmeye başlıyor ve hatta gereksiz ısrarcı tutumlar sonucunda, mekanı terketmek zorunda bile kalıyoruz. Bunu bu hale getirenler de kendi yozlaşmışlıklarının farkında olmayıp, aradıkları sağlıklı ilişkileri bir türlü bulamamaktan yakınan insanlar oldular. Bulamadıkça daha çok içip, daha çok saçmalayıp, ertesi güne daha beter bir ruh haliyle başlıyorlar. O son kadehi elinden bırak dostum!
Geçenlerde sevdiğim birinin sahne aldığı yere gittik, ki burası İstanbul’un gözde ve sayılı güzel mekanlarından biri olarak bilinmektedir. Gecenin ilerleyen saatlerinde, yıllar öncesinde yazlık komşum olan ama şimdilerde köpekbalığına dönüşmüş biri, yanıma gelip, kör kütük sarhoş ve itici tutumuyla (yersen kendini hatırlatmak amacıyla) kabusumuz oldu. Selamını verip gitmesi gereken zaman dilimini, gereksiz ve nece konuştuğunu anlayamadığımız saçmalamalarıyla sürdürürken, yanımıza bir de kız arkadaşı olduğunu düşündüğüm bir kızcağız geldi. Belli ki sevgilisinin saçmalamasından rahatsızdı ve onu yanımızdan alıp gitmek istedi. Bizim köpekbalığıysa ‘’ben şunu göndereyim, geleyim’’ deyip gitti ve yaklaşık yarım saat sonra, dediğini yapmış şekilde, tekrar suç mahaline geri geldi. Sonuç olarak, mekanı terketmek zorunda kaldık sayesinde. Sonradan ortak tanıdıklarla yaptığım bir sohbette öğrendim ki, bizim köpekbalığının kızarkadaşı sandığımız kişi, meğer karısıymış. Cem Yılmaz’ı saygıyla selmlıyor ve ”Ah be arkadaş, hani biz marjinaldik?’’ diyorum. İlişkileri geçiyorum, evlilikler ne zaman bu hale geldi? Biri anlatırsa çok sevineceğim, ben o arayı muhtemelen kaçırmışım. Bu saçma örnekle ilgili daha fazla yorum yapmak istemiyorum ama görüldüğü üzere, artık gece hayatı, akıl ve ruh sağlığı yerinde olan, ne istediğini ve ne istemediğini bilen, sadece müzik dinleyip eğlenmek amaçlı dışarı çıkanlar için, köpekbalıklarıyla dolu bir akvaryum. Ha diyeceksiniz ki ”ne var canım, mekana şikayet edersin eğlenmene devam edersin”!? Elbette öyle ama 10 yıl evvel böyle şeylerle uğraşmıyorduk, savaşmaya mı çıktık, dans etmeye mi? Zaten çoğu insanın dans ettiğini de göremiyorum, herkes birbirini kesme derdinde. Bir de sunucu koysalar, av peşinde karı-koca aranan evlilik programlarından bir farkı kalmamış. Bunu bu hale getirenler, sonradan parayı bulup, otopark görevlisine 100 dolar veren cahiller ve o cahilleri adam yerine koyup mekanlarını o tiplere cennet haline getiren işletmeciler.
DANS EDELİM Mİ?
Bir toplumun eğlence anlayışı, o toplumun profilini yüksek ölçüde ele verir. Oysa biz böyle eğlenmiyorduk, ilişki dediğimiz kıymetli şeyi doğru iletişim ve kalple yapıyorduk. Mesele kalpten cinsel organa ve cebindeki paraya endeksli olarak şekillenmeye başladı başlayalı, eğlenemez, ilişki kuramaz ve gülümseyemez olduk. Biz de eğlenceyi çekirdek kadrolarımızla, ev ortamlarında ve daha sakin aktivitelerde arar olduk. Bir tanıdığımın özel günü, konseri, lansmanı ya da daveti olmadığı sürece, bir an önce eve dönmek isteyeceğim ortamlara girmek istemiyorum artık. Geçen bir arkadaşım ”çıkalım da biraz dans edelim” dedi, ‘’neresi var ki düzgün’’ adlı uzun beyin fırtınalarımız sonucunda, vazgeçip eve döndük.
Olayın alkolle de alakası olduğunu düşünmüyorum, alkol elbette bilinçaltında yapamadıklarını ortaya çıkartan bir madde, ancak sorun bilinçaltlarının kirliliği ve yozlaşmışlığında. İçince, içinden canavar çıkan insanlar haline gelmiş olmamızdan kaynaklanan sorunu çözmek gerekiyor. Tüm bunların aşırı sevgisizlikten ve kendimize olan saygımızı yitirmiş olmaktan kaynaklandığını düşünüyorum. Yanında eşin varken, başka kızlara yazacak kadar mutsuz evlilikleri sürdürmek, aşkı 80. kadehten sonra barlarda aramak, İstanbul gece hayatının değil, bizlerin suçu. Barda da tanışıp hayatının aşkını bulabilirsin hayat bu, olmaz diye bir durum yok, ancak bu, güzel bir tesadüfse ve avcı psikolojisiyle saldırıya geçmezsen mümkün.
Gittiğim mekanlarda en çok eğlenenlerin turistler olduğunu görmek, halen ne kadar gelişmemiş olduğumuzun apaçık kanıtı. Yurt dışında da insanlar yanına gelir, seninle konuşmak ve birşeyler ısmarlamak için izin ister, kabul etmezsen de ego yapmadan, gülümseyerek teşekkürünü edip, giderler. Medeniyet dediğin de budur. Daha açık bir iletişim yöntemi de düşünemiyorum. Adabı muaşeret kurallarımızı nerede kaybettiysek, bir an önce bulmayı ve içimizde yatan özlediğimiz dansçıları tekrardan pistlerde görebilmeyi diliyorum.
Sizlere mevzuya uygun bir şarkıyla veda ederken, bedeninize, kalbinize ve ruhunuza dönmenizi diliyorum, asıl eğlence o zaman başlıyor. Pist bizim, dans edelim mi?
Aşk’a uyanın, gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)