Atağa Kalktım Migrenim Utandı

Yaşanan olay mıdır önemli olan, yoksa bizde yarattığı duygu mu? Doğru ya da yanlış, hem kişiden kişiye, hem de geçen zamana göre değişkenlik gösterebiliyor. Çok dert ettiğin, yaşadığın anda seni sarsan hertürlü şey, üzerinden zaman geçtikten sonra, anlamını ve ilk andaki şokla hissettirdiği duyguyu kaybediyor. Çok sevdiğim bir söz var, ‘’olayla olay olma’’ diye, ne kadar da doğru. Sen de değişiyorsun ister istemez, zamana ayak uyduruyorsun. Dönüp baktığında verdiğin tepkilerin ne kadar da gereksiz olduğunu da görebiliyor ve olgunlaştığını böylelikle anlıyorsun. Eski ben olsam vereceğim tepkiler, şimdi koca bir ‘tınnn’’ sesi olarak konser veriyor benliğimde artık. Peki o zaman, boşuna mı yıprattık kendimizi? Tabii ki öyle değil, evrilmek ve bugünkü kafalarımıza ermek için, tüm geçtiğimiz yollardan geçmek gerekiyordu.

Kızmayın kendinize, ‘’bunu neden yaptım?’’ diye, hiçbir şey için, iyi ki de yaptınız. Bir musibet bin nasihatta bedel her devirde. Yalnızca, olgunlaşmayı duyarsızlaşmayla karıştırmamak asıl mesele. Kendini sevmeyi başarmak, empatisiz, dugusuz ve yıpranmış bir ruh haline girmeden başarılınca bir işe yarıyor. Yaşadığımız şeylerden ders aldım zannederken, kendi kendimize düğümler atıyorsak, ”hayır” diyebilmeyi korkaklıkla karıştırıyorsak, orada başka sıkıntılar vücud bulmaya başlıyor. Hem fiziksel, hem ruhsal, hem da iletişimsel anlamda dışarı vurduğumuz problemler, kendi kendimizin aynaları, tozunu alırsak daha iyi göreceğiz biz kimiz, kime dönüşüyoruz…

Yıllardır, boğuştuğum migren hastalığıyla alakalı olarak, derin araştırmalar içerisindeyim. Tam olarak neden olduğu bilinmeyen, genetik, gıdasal ve psikolojik olarak tetikleyen faktörlerin bulunmasına rağmen, aslında neden damarların ani olarak sertleştiği ve büyük ağrı atakları yaşadığımız bir muallak. Neyse ki, oldukça faydalı tedaviler sonucunda, eskiye oranla çok az denilecek ataklar yaşamaktayım. Geçen sabah, kan tahlili için gittiğim ve ilk kez tanıştığım bir doktor da migren hastası çıkınca, konuyla ilgili sohbet etmeye başladık. Hatta, doktora doktor tavsiye ederek, yine tarih kitaplarına adımı altın harflerle yazdırdım 🙂 Bana, yaşadıklarımı çok kafaya takıp takmadığımı sordu. Eskisi kadar olmadığını söyledim. Az da olsa halen atak yaşıyorsam, diplerde yatan kum tanelerini de temzilemem gerektiğini söyledi. Haklıydı, daha geçen hafta, artık umrumda olmadığını ve atlattığımı düşündüğüm bir durumla yıllar sonra karşılaşınca, hem ağlıyor, hem de ne diye ağladığımı bulmaya çalışırken yakaladım kendimi. Atmam gereken kum taneleri kalmış demek ki…

YANILSAMA SADECE YANSI !
Gerçekten atlattınız mı yoksa üzerine sıva mı yaptınız? Kendimize duvarlar örerek acıyı bastırmak, günlük hayat içerisinde faydalı bir yöntem gibi gözükse de, bir gün bir yerden çıkıyor, çektiğiniz herhangi fiziksel ağrının da asıl sebebi oluyor. Derine gömdüğünüz sorunu bulup, olduğu gibi kabul edip, durumla vedalaştığınız anda, ne kadar hafifleyeceğinize siz bile şaşıracaksınız. Dev bir geyik gibi gözükse de, hastalıkların çoğunun altında stres yatıyor. Stres, aynı zamanda, mücadele gücünü veren bir meret olmasından da mütevellit, uzunca bir süre bizi ayakta tutup, bir çok şeyi halletmemiz için güç bile verebiliyor. Ne zaman ki rahatladınız, işte o zaman, yol-su ve elektirik olarak bedeninizden çıkıyor. Nöroloğum, yıllar evvel, migren için, ‘’bu aynı zamanda bir tatil hastalığıdır’’ da demişti. Ne zaman tam anlamıyla rahatlarsanız, o zaman atak yaşıyorsunuz, tecrübeyle sabit. O güne kadar vücuda verdiğiniz zararı, size muhteşem bir galayla geri sunuyor adeta, alkışlar, alkışlar… Bakıldığında tüm ağrılar, vücudun bize ‘’bak bana ne yaptın’’ demesidir. Çektiğimiz ağrıyı da biz hakediyoruz bu durumda, ona göre atalım adımlarımızı, benden yazması 😉

Doğru ve yanlışın ötesinde bir yer var ya, işte hedefimiz orası olmalı ey okur. Tepkilerimiz, verdiğimiz ya da türlü bahanelerle veremediğimiz kararlar, geleceğimizi şekillendiriyor. Buraya kadar nasıl bir sen olduğunu, farkında olmadan yaratmış olabilirsin, ancak hiçbir şey için geç değil, buradan sonrasını seçmek için tek yapman gereken, karar vermek! Hastalık da sağlık da mutluluk da yalnızlık da bir seçenek, hatta belki de bir yanılsamadan ibaret.
Bu hafta bir arkadaşım, ani bir kalp krizi sonucu annesini kaybetti, o günün sabahına bunun bilinciyle uyanmamıştı elbette, çok zor bir sınavın içine giriverdi. Birkaç gün geçti ve dün, lodos mağduru başım, migren atağıyla çatlarken, kendisini aradım. Telefonda konuşurken, çok güzel bir şey söyledi, ‘’ben hala onun kızıyım’’ diye.. İşte bu bir seçenektir, ”annesiz kaldım” demek yerine, acısını olduğu gibi karşılayıp, onun kızı olarak yaşamayı seçmek! O taptaze acının içinde bile, yanılsamayı değil, olduğu gibi yansımayı seçmek hem de… ”Her durumda varoluş biçimimizi, yine biz belirleyebiliyoruz” dedirtti bana ve yaşadığım migren atağı, telefonu kapatırken son buldu…

Hepimiz için diliyorum ki; Olması gerekeni, olması gereken zamanda dışa vurduğumuz, içimizde geçmişe dair zerre kadar kum tanesi kalmadan, olayla olay olmadan, olduğumuz gibi çoğaldığımız yarınlara akalım… Yanılsamamız değil, yansımalarımız çok olsun!

Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)