Hep hikayeymiş gibi dinlediğimiz, filmlerde izleyip, yine de gerçekliğine dair en ufak fikrimiz olmayan, acayip bir tarihi sürece tanıklık etmekteyiz. Bugün, çocukluk arkadaşımla aramızda geçen sohbet, ‘’tam bir hafta oldu, az kasın darbe oluyordu’’ şeklinde korkunç bir girizgahla başlayıp, unutulmaz F16 seslerinin, gece uyurken yarattığı travma ve ”nasıl da birlik olduk ama! helal olsun bu millete’’ başlıklı gurur cümlelerimiz arasındaki duygu geçişleriyle gelişip, ”Olağanüstü Hal’de attığın tweeti, tweet deyip geçme, maazallah güme gidersin falan!’’ lı Quentin Tarantino filmine bağlanıp, sonuç olarak da ne olacağını bilemememizden mütevellit, ‘’hakkımızda hayırlısı’’ ümidiyle son buldu. Yeterince anlaşılması zor bir cümle olduysa, tam olarak O HAL’deyiz işte, Temmuz 2016 -Türkiye…
Gereksiz kısaltmalara uyuz olurum. Bugüne kadar, bana mesajla, maille, sosyal medyayla ulaşmaya çalışıp da cevap yazmadığım kim varsa, bilin ki onlar kısaltma kullanıyorlardır. Asla ve asla bana ‘’nbr’’ yazan birine cevap vermişliğim olmadı. Tüm cesaretini toplayıp, mesaj atmaya kalkışanın, söyleyecek daha uzun sözleri olmalı bence… Bir de, soru sormak için, izin isteyenlere kılımdır. Kardeşim, zaten soracağın var, belli ki bana bir şey sormak istiyorsun, sor gitsin. Sorun çok mu kıymetli ki, öyle önden yollayamıyorsun? Zaten gecenin üçü, Facebook’tan mesaj atıyorsun, ”Merhaba, bir şey sorabilir miyim?’’ cümlesi, insanı strese sokuyor, söyleyeyim. ‘’Evet” desem bir türlü, ‘’soramazsın, saatten haberin var mı?” desem, ’’ama müzisyensin, uyumuyorsun’’ diye, sorulacak konudan tamamen uzaklaşacağımız, kabus dolu dakikalar başlayıverecek. O sebeple, sor gitsin yahu, müzikle, tiyatroyla, hayatla, aşkla, yazıyla, sanatla, hayata anlam katan herşeyle ilgiliyse, sabaha kadar da cevap yazarım, yazmışlığım olanlar anlatsın 🙂 ‘’Mrb, nbr, cnm’’ gibi okunamayan kısaltmalardan müessesemiz sorumlu değildir, önden bildireyim…
Neyse, gündem dışı saçmalamalarla kafanızı biraz da olsa dağıtabildiysem, benden mutlusu yok, zira hepimiz siyaset okusak, bu kadar ülke meselesi konuşuyor olmazdık şu ara… Şimdilerde, okunabilen bir kısaltmayı bağrımıza basmakla meşgulüz. Geçen hafta olanlardan sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, OHAL ilan etti. Olağanüstü hallerdeyiz, üç ay boyunca…
Biz 80’li yıllarda doğmuş olan, apolitik yetişen, ağaçtaki meyvaları toplayan, sokakta oynayan, mektuplaşan, kasetten cd’ye geçen, müzik teyplerimizi kapıp, apartman bahçelerinde partileyen, 90’lı yılların pop furyasını yakalamış, R.E.M ve M.F.Ö hastaları, cep telefonsuz, randevulaşarak buluşmayı yaşayan son çocuklar olarak, önce girdiğimiz Anadolu Liseleri Sınavı iptal olup, iki kere aynı sınava giren, yıllar sonra da Öss gecesi, sınav soruları çalınıp, tam bir ay sonra aynı stresi yaşamış bir nesiliz. Olağanüstü Hal’i de göreceğimiz varmış, büyüklerden dinlediğimiz yılların hatırı kalmasın, darbe tehlikesini de alnımızın akıyla atlattık çok şükür! Şimdi, ‘’ OHAL’de dans! ’’ temalı karikatürlerimiz de havada uçuşmakta. Oldukça dirayetli bir nesiliz diye düşünüyorum açıkcası. Yıkılmadık, ayaktayız vesselam. Biz, siyasetçilerin taklitlerinin yapıldığına şahit çocuklardık, siyasetçiler, kendi aralarında didişen komik, birbirleriyle yarışan tonton amcalardı bizim için. Levent Kırca’nın hazırladığı Olacak O Kadar Programı’nı izler, güler, geçer, başka da ülke meselesiyle uğraşmazdık. Oysa o günler, gelecek günlerimizin hatırına önden verilmiş, hafifletilmiş yıllarmış meğer. Allah beterinden saklasın, ‘’ Buna Da Şükür Yüzyılı’’ ndan sevgilerimizle, ne gazlara geldik, hadi bu da nazar diyelim, koymaz Türk’e!
OHAL’DE AŞIK OLMAK ZOR MU İKİ GÖZÜM?
Ohal, tam olarak nedir, insanın günlük yaşamında ne gibi değişiklikler olur, göreceğiz, ben de bilemiyorum… Dinlediklerimin yalancısıyım ve tek dileğim, ülkemin huzura kavuşması, senelerdir süren terör belasının son bulması, özellikle bu hafta, hiçbir siyasi görüş ayrılığı gözetmeksizin, hepimizin tek yürek olabilmeyi başardığımız, ”birlikte çok güzeliz” destanımızı yazmaya devam edebilmemiz yönünde. Bizi, ortak sevgi birleştirdi, daha da çok sevelim OHALDE! Müzik sektörü ve içler acısı halini hep yazıyorum, olan hertürlü ülkesel mevzudan, ilk ve direkt etkilenen yegane bir sektörün içinde, hayatımın orta yerine bombalar yağarken, aşk şarkıları yazmaya devam etmekteyim, gururluyum! Kısaltmıyorum sözcüklerimi, kısmıyorum sesimi, susturmuyorum müziğimi, belimi büküp, kalbimi dağlayan ölümlere ağıtlarım var. Müziği eğlence olarak görüp, susturmaya çalışanlara anlatmaya çalışıyoruz yıllardır, o birlik olduğumuz anların da bir müziği olması gerektiğini… Sonunda anlıyoruz galiba, birbirimizi anlamaya başladık galiba, her şerde bir hayır var galiba!?..
Ne olur öyle olsun, didişmeyelim artık, komplo teorileri üretmeyelim, yanyana, can cana olalım. OHAL’DE aşık olmak, kolay olsun iki gözüm… Olağanüstü aşığım ülkeme, hepimiz de öyleyiz, çekip giden bile, özleyip geri dönüyor hep. Ülke güzel, bizde miydi sıkıntı acaba? Başarıverdik bir hafta içinde doğru bireyler olmayı ve bir oluverdik, boru mu? Ohalde, Olağanüstü Aşk ilan ediyorum, hem de sonsuza kadar…
Kısaltmayın sözcüklerinizi, kısmayın sesinizi, susturmayın kalplerinizi. Korktuk, üzüldük, ölümlerden ölüm beğendik, yine de yılmadık yıllardır, yıldıramadılar, yıldıramazlar. Karartmayın içinizi, özellikle çocuk sahibi olanlar, sanatla büyütün çocuklarınızı, İpad’den öte köyler var. Şimdi daha da çok ihtiyacımız var, duyguyla, sevgiyle, sanatla, büyüyen çocuklara… Anlayışın, sevginin, bir olmanın, aynı şeyi düşünmeden de mümkün olduğunu, ancak sanatla ve sevgiyle büyüyen nesiller yayabilir. Yayılalım OHALDE!
Ne demiş, grup isimleri kısaltma olsa da müzikleri uzayan M.F.Ö : ”Bir sürü haller içinde halim, seni sevmeye hüküm giydim’’ …
Olağanüstü Aşk Devri başlasın o zaman, amin!
Her hafta yoklama yapacağım, aşksıza ekmek yok, öptüm kaderinizden kardeşlerim.
Yine üstüne basa basa, kısaltmadan, tüm kalbimle söylüyorum;
AŞK’a uyanın, gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)