Uçmayana Kanat Yok

Aklım avucunda, ayan benim, beyan sağır. Sen duy, yeter…

Teslimiyet, en büyük cesaret. Kabul etmek istemediğin şeyler, çaresizliği besliyor. Ben o uçurumdan atlıyorum. Paraşütüm kalbim. Bin kere ölmektense, yeniden doğmak mümkün. İçimde korkuyu besleyen tüm şeytanlardan daha güçlüyüm.
Sözümden cayarsam da Merve değilim! O çaresizlik, herşeyi ben bilirimcilikle başlıyor. Oysa bilmiyorsun, bilemiyorsun. Bilirsen, ölüyorsun. Bilmemeyi seçtim, bir baktım, bahar gelmiş. Ben değil, o beni yakaladı bu kez, ‘’kış bitti’’ dedi, yolumu kesen bahar dalı… Utandım. Acımdan gözüm kapanmış, utandım ağaçlardan, gökyüzünden, güneşten, denizden. Hepsinden özür diledim. Günleri sayarken, günü kaçırıyormuşum, uyandım. Uyandım ve sarıldım. Sarılırken içim titredi. Hayat emaresi yine aşk. Dinmeyen özlem, dinmesin de, dindirsin tüm gereksiz hissiyatları. Kimse bilmesin, o bilsin istediğim mevsimlerim var şimdi, bu kara kıştan yadigar. Böyle böyle delirdim. Çok iyiyim. Sessizliğim, sessizliğine eş…

Bir rüyanın içinde hapsolmuş gibi hissediyordum kendimi bu aralar, yolda biri laf attı geçen, ‘’rüya gibisin’’ dedi, bende ne çağrıştırdığını asla düşünmemiştir tabii. Shakespeare’in Bir Yaz gecesi Rüyası oyunu da rüyada geçer, seyirci bilmeden izler. Biz de bilmeden yaşıyoruz. Bilince iyi olmuyor. Beklentiler, korkular hortlayıveriyor. Hep sorulur ya, ‘’ne zaman öleceğinizi bilseniz, ne yapardınız?’’ diye. Hiçbir şey yapamazdık. Herşeyin anlamı, bilmemekten geliyor. ‘’Hiçbir şey, hiçten daha gerçek değildir’’ der, Beckett. Hayat bize, başımıza gelenlerle sinyalleri çakıyor zaten, neyi neden yaşadığımızı anlamlandırıyoruz biz de işte, kendimizce… Sanırım bu kadarı kafi. Ötesi, sonuç odaklı bir zavallılık hali…

Niye mi böyleyim? Kolay geçmedi kış ama geçti, geçiyor, herşey geçecek, biliyorum. Kafayı bir kez daha değiştirdim diyeceğim de, bu kez ben yapmadım, hayat yaptı. Empatimi kaybedebilecek raddede üzüldüm, korktum, sonra silkindim, devam ettim, sanki hiçbir şey olmamış gibi… Korkuya esir olmadım. Çok azı hariç, pek kimseye dert anlatmadım, anlamak isteyen kendiliğinden yanıbaşımdaydı. Tam da onlarla susmak istiyorum şimdi. Bana yeten bu. Fazla konuşmadan bir olduklarım… Çok konuşuyoruz zaten, çok anlatıyoruz, tüm bu karmaşa da buradan çıkıyor. Yoluna değil, hep sonuna odaklıyız. Oysa sonumuz belli işte. Eğri zamanda doğru yerde durabilenlerle bir değil miyiz? Biriz bence, sustuğumuz yerden sarılıyoruz. Siz hala dokunmayı ten teması mı sanıyorsunuz? O çok merak ettiğiniz sonlarınızın hayrını görün o halde. Ben, tüm karanlığımı önüme yol yapıp, gecemi aydınlatanlarla bir oldum, cennet kurdum. Hala dert dinleyebiliyorum bu sebeple, yargılamadan, küçümsemeden, ‘’derdin kralı bende’’ deyip, derdimle övünmeden. Bu da benim, hiçbir şey değişmedi ve çok şey değişti, hala aynı yerden ağlıyor, aynı yerden gülebiliyorum. Umudu yarına bağlamayı bıraktım, çözdüm onu, azad ettim zincirinden. O bügünümü kıskanıyor şimdi. Çünkü hayata güveniyorum, çünkü o zaman rüyalar beni buluyor. Çünkü herşeyin anlamı bu yürüdüğümüz yol. Başka türlü yaşamasını bilen var mı?

Gerçek Rüya…

Diyorum ki; Bahanelerinizden sıyrılma vakti geldi. Ayıp olmasınlar, kendi sınırlarını başkasına göre ayarlamalar, istemsiz tavizler, tahammüller, kendine ördüğün duvarlar yıkılmadan, söylenmeye devam edenlerin sığ dünyasında debelenmeye mahkumsun. Söylenmek yerine, bu bahara adam gibi ağlayıp, tüm kara kışını akıtarak gir. Her ne olduysa, yine de ne kadar şanslı olduğunu hatırla. Beterin beteri zihnin, kötünün iyisi yine zihnin. Sen seç, hangi baharın dalı ya da kara kışın esiri olacağını. Bırak. Düşüncelerini özgür bırak. Taşlar yerine oturuyor bir şekilde. Ne olursa olsun, karartma içini. Uçmak mı istiyorsun, sen başla, kanatların çıkacak, söz. Çünkü bugün varsın ve bunun için havalara uçmana değer.

Açmak isteyen çiçeği hangi dal tutabilir? Açmayana bahar, uçmayana kanat, gerçeğe aymayana rüya, duymayana söz, yarını düşünene bugün yok.
Sarılmışken özleyeceksin, yoksa bana aşktan bahsetmeyeceksin. Durmak, en büyük hareket. Durduğum yerden halliceyim. Durduğum yer, gökyüzün. Durduğun yer, gündüz düşüm.
Böyle böyle uçtum. Toprağına kondum. Rüyam, rüyana eş… Beş duyuna saklandım, bul beni.
Ben yağmur sesiyim, ya sen?

Aşk’a uyanın, gerisi kolay….

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)