Yazıya eşlikçi parça önerisi: (yazının tamamına yetmeyebilir, tekrara almanı öneririm) https://open.spotify.com/track/0rEpoPVO2Js2MEQ1apbO5k?si=77Ky1o0AQ5-vcL3KGvTxUg
Kan; atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan, akıcı plazma ve hücrelerden (alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları) meydana gelmiş kırmızı renkli hayati sıvı. Latince’deki “hema”, eski Yunanca’daki “haima”dan türemiş. Kanı inceleyen bilim dalı “hematoloji” de buradan geliyor.(https://tr.wikipedia.org/wiki/Kan)
Bildiğim bütün dillerdeki kan kelimesinin karşılığını sizinle de paylaşmak istiyorum:
İngilizce: Blood
Almanca: Blut
İspanyolca: Sangre
Peki ya “kan bağı” ?
İngilizce: Consanguinity ( bknz. Consaguinidad – İspanyolca )
Almanca: Blutsverwandtschaft [ Blut (kan) + Verwandtschaft (yakınlık,akrabalık, ilgili, ilişkili, bağ) ]
İspanyolca: Consanguinidad [ Con(birlikte/beraber/ile) + sanguis (sangre – kan) + dad(-lık, –lik) ]
Bir şey fark ettiniz mi?
Kelime, özellikle Almanca ve İspanyolca’da, aynıTürkçe’de olduğu gibi gerçekten kan ve bağ/ilişki kelimelerinin birleşiminden türemiş. Aslında İngilizce’deki de Latince kökenli olması sebebiyle İspanyolca’ya yakın. Bu demek oluyor ki; benzer kan örneklerini taşıdığın kişilerle olan ilişkini belirleyen özellikler karşımıza “kan bağı” kelimesini çıkartıyorve bu Türkçe’ye özgü mecazi bir kelime değil.
Günümüzde, küresel olarak çok konuşulan ve renklikalemle altı kalın çizilen birtakım kelimeler var. Mutlaka karşılaşmışsınızdır; “eşitlik”, “kapsayıcılık” ve “çeşitlilik”. Yeryüzünde yaşayan her insanın eşit olduğu, çeşitliliğin önemi ve bu gezegenin tümçeşitleri kapsadığı gerçeğine yapılan önemli bir vurgu, akım ya da farkındalık. Ne diyorsun Hande? Kandan girdin, çeşitten çıktın?!
Kişisel gelişim; sadece seni aşağı çekenyüklerinden, tükenmiş ilişkilerinden kurtulman ya da seni mutlu edenleri, yaşama bağlayanları keşfetmen, sahip olduğun değerlerinin farkına varman, temiz sayfalara yeni SEN’i yazman, konfor alanından çıkman, derin bir nefes alman, ertelemeden harekete geçmen değil. Aynı zamanda, birlikte yaşadığın, tanıdığın, tanımadığın, bu gezegendeki tüm canlıların varlığını ve “sen” kadar değerli, önemli, “biricik” olduğunu kabul etmen demek. Bunu kabule geçmekten çok, benimsediğinde asıl gelişimin başlamış demektir. Şimdi hızlıca bir düşün bakalım; kıyafet seçimi, ten rengi, cinsel yönelimi, kan bağı olması ya da olmaması, Tanrı inancı/inançsızlığı, deist veya ateist olması, iş hayatındaki statüsü, gelir seviyesi sebebiyle ötekileştirdiğin kaç kişi oldu bugüne kadar? Yanıtı sadece sen bil ama kendine dürüst ol yeter!
Kan bağın olan kişileri, yani sen gibi olanları, özelde bir sorunun yoksa şayet, benimsemen daha kolay oldu değil mi? Herkes “sen gibi” olsaydı, sıkıcı olmaz mıydı yaşam? Sadece, kan bağın olanların veya ortak statü, yaş, din, etnik kökene sahip olduklarının seninle eşit olduğu anlayışına ne kadar daha sığınabilirsin? Senden ne kadar farklı olursa olsun, karşındakinin damarlarından da kan akıyor biliyor musun? Üstelik onda da atardamar, toplardamar, kılcal damarlar var. İnanmazsın; siyahilerin kanı da kırmızı akıyor, başı kapalı kadının da, çekik gözlü çocuğun da… Hristiyanların da hayati sıvısı o, Aborjinler’in de, otizmli bireylerin de, LGBTQ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transeksüel, Queer) gökkuşağı renklerinin de… Hatta zenginin kolu kırıldığında nasıl acıyorsa, aynı acıyı çekiyor kolu kırılan yoksul. Ocağına bomba düşen Suriye’likadınla, bulunduğu yere füze atılan Ukrayna’lı kadın, kıyafetleri ne olursa olsun, yaralandılar, öldüler…Kurtulanlar sığınma yolları aradılar, benzer şekilde ve ortak acılarla. Örnekleri çoğaltabilirim ama bence bu defa soruları sen bul. Yardımcı olmak için bir öneri soru bırakıyorum buraya; “ben kimleri/kim gibileri/hangi bana benzemeyenleri ayrıştırıyorum/ötekileştiriyorum aslında”?
Meraklısı bilir; İspanya ve Portekiz’e ait “sangría” adında çok leziz bir içecek vardır. Sangría kelimesi etimolojik olarak, “sangrar” (kanamak) ve bir eylem, özellik veya ilişki seviyesini belirten “ía” ekinin biraraya gelmesi ile oluşmaktadır. Baz olarak şarap, su ve bazı yapılış şekillerine göre rom veya likör katılarak; esmer şeker, taze sıkılmış limon suyu, portakal suyu, greyfurt suyu ve küçük parçalar halinde, kabuklarıyla doğranmış limon, portakal, greyfurt elma gibi meyvelerinin, bu karışımın içine katılması ile yapılır. Daha keyifli olması için arzuya göre buz parçaları da eklenir.
Sangría, sence de çeşitli, kapsayıcı ve eşitlikçi bir içecek değil mi? Farklılıkları benimseyen ve harika bir uyum içinde olan, bu gezegenin en lezzetli ve en meşhur içeceklerinden biri. “Çeşitlilikleri”, hayati sıvının içinde “kapsayan”, “eşit” parçaların ahenkli dansı…
O halde, neden olmasın; keyif yaparken, kişisel gelişimine katkıda bulunmak! Sen ne istiyorsan onu yudumlarken, sorularını zihninden geçirmeye başlabakalım. Kadehindeki/bardağındaki/fincanındaki başka bir şey olsa da, çıkış noktan olarak benden bir sangría ısmarla kendine…
Tüm renklere! Eşitliğe! Sağlığına!
Çünkü boşuna dememiş Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî;
“Gel, gel, ne olursan ol, yine gel,
İster kafir, ister mecusi,
İster puta tapan ol, yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel…
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz…
Beri gel, beri! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.”
Hande Kurt
ICF SertifikalıYaşam Koçu