Herşeyden sıkılır olduk, 3 yaşında çocuk bile ‘’sıkılıyorum” dedi geçen gün, elinde İpad…
Sonsuzluk arayışında, yarım yamalak zamanlar yaşar olduk ve herkes ”şu kötü günler bir an önce geçsin” derken, geçen kendi ömrümüz, haberimiz yok… Kavuşmaya bile hali kalmamış kimsenin, özlemekten. Değişkenlik konusunda Dünya’ya fark atan ülke gündemimiz de, artık komplo teorilerine yem olup, önemsizleşiyor. Bir facia meydana geldiğinde, bir gün acı çekip, yas tutup, sonra onu da unutur olduk. Kendi içimizde mükemmel bir yok etme sistemimiz var çok şükür. Farkında olmadan, içten içe kendimizi de yok ediyoruz… Hamlet biziz, haberimiz yok!
Bugün, yolda yanımdan geçen bir kız, yanındaki arkadaşına ‘’ savaşa falan girdik galiba’’ deyip, gülebiliyor ve korkudan eser olmayan tavrıyla gününe devam edebiliyor. Gelecek kaygısından, işsizlikten, hakettiğimizi alamamaktan, kötülerin Shakespeare’den beri Yemen’e kadı oluşundan, sanatın dilinin bağlanışından ve daha da kötüsü, tüm bunlara artık alışmış olmamızdan, korkumuz da kalmamaya başladı. Sadece sıkılıyoruz ve herkes gitmek istiyor. Oysa kökün neresiyse, bir yanın hep orda kalır. Havasından mıdır, suyundan mıdır, dostundan mıdır, alışkanlığından mıdır bilemiyorum, tüm sıkıntılarına rağmen, bu topraklara aşığım. Yazdığım her söze, her bir notaya burda gebe kaldım. Dünüm de, bugünüm de, son nefesim de buraya ait. Daha özgür ve daha adaletli bir sistem içinde üretebilmek için, kaçıp gitmek yerine, kendi özgürlüğüm için savaşmaya devam etmek, bana daha doğru geliyor. Artık sistem dediğimiz şey de kökten bir değişim içinde zaten, albümlerimizi istersek Dünya’nın herhangi bir ülkesinden çıkartıp, dijital platformdan tüm Dünya’ya yayınlayabiliyoruz. Bu noktada nerede yaşadığının bir anlamı kalmıyor. Üreten insanlar için, nereden beslendiğin önemli sadece…
Gecesi, gündüzü, fazla mesai ücreti olmamasına ve bedeli tam olarak belirlenemez olmasına rağmen, ülkemizde bir olay patladığında, ilk susturulan, sanat oluyor ne yazık ki.. İki gündür sosyal medyada, şarkısını-filmini paylaşanlara saldıran arkadaşları, anlamakta güçlük çekiyorum. En güzel eserler, kaos ortamlarında doğuyor, yaşadığın acıya da, en derin sevincine de şahitlik edip, onu başka nesillere aktarabilen yegane şey yine sanattır. Kaldı ki sen, her sabah kalkıp, işine gidiyorsun da, sanatçı neden işini yapamaz hale gelsin? Üstelik senin de acıyla başaçıkman için, bedavadan ilaç vazifesi görürken, neden ilk önce müzik sussun? Evde müzik dinlemiyor musun da twitterdan sanatçılara, işini paylaşıyor diye kızıyorsun? Sen kendin için, ülken için, gelecek nesiller için arkanda ne bırakacaksın? Sen uğraşma diye, senin yüzyılına şahitlik edip, bir şeyler bırakacak olanlara sevgin yoksa bile, saygın olsa ya keşke biraz… Şimdi ”kim sanatçı, kim değil” tartışmasına da girmenin bu noktada bir anlamı yok. Bırakalım da herkes, istediği gibi yaşasın önce, sonra ”bildiği işi yapsın” kısmını tartışırız. Daha oralara gelemedik ne yazık ki… Shakespeare’in 66. sonesine sıkı sıkıya bağlıyız hala, değişecek bu düzen de bir gün inşallah…
HAYIRLI SIKILMALAR DİLERİM…
Birbirimizle savaşmaktan, kafamıza füze inse, son ana kadar tweet atacağız gibi gözüküyor. Buradan bakınca, biz bambaşka bir savaşı, çoktan kaybetmiş gibi duruyoruz. Bizim kültürümüzde, birbirinin ayıbını örtmek vardı eskiden, şimdiyse ”birinin açığını bulayım da, hazır ortalık karışıkken, bir ukala tweetle, fenomen olayım” heveslerindeyiz. Oldun da ne oldu? Ekranın başından kalktığın anda, yine sıkılmaya devam ediyorsun… Yapmayalım lütfen, birbirimizi kaybetmeye değil, kazanmaya bakmamız lazım. ”Ölüye saygı” diye eleştirirken, yaşayandan nefret etmemeyi öğrenelim önce. Duyarsızlaşan, sıkılan ruhlarımız için, daha çok müzik dinleyelim, daha çok tiyatroya gidelim, daha çok okuyalım. İptal olan konserler değil, vicdansızlıklarımız olsun artık. O konserler de bizi biraraya getirip ‘’bir” ediyor, acımıza, sevincimize can katıyor…
Bize, neyi özlediğimizi hatırlatacak olan seslere, kulaklarımızı ve kalplerimizi açma zamanıdır artık. Bir savaş verecekseniz, içinizde biryerlerde susturulan şarkınızı bulmak için verin o savaşı. Nerede yaşarsanız yaşayın, nereye giderseniz gidin, onun sesini açmadan, vuslat koca bir yalan… Hayırlı sıkılmalar o zaman! Önce içimizdeki barışa evet diyelim, varolmak için tüm yollar o zaman açılacaktır, ey sevgili sıkılan…
Aşk’a uyanın gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)