Müzik… Doğduğum şey, içime ben doğmadan enjekte edilmiş, hayatım, aşk, mesleğim, beni ben yapan, nefesim… Müzik yapmak, meşakkatli ve çok emek isteyen bir şey, müzisyen olmak için ömrüm konservatuarda sınavdan sınava, deli gibi çalışarak geçti. Amaç, doğru müzik yapmak, iyi müzisyen olmak, şimdilerde, işin yaratım kısmında da işime yarayacak olan tüm birikimleri kendime katmaktı. Müzik piyasası denilen şeyin, tüm bunlarla alakası yok, müzisyen olmana da gerek yok hatta, orada sistem daha farklı işlemekte. Şahsen, benim çok da umrumda değil, ben yaptığımı paylaşmaya, kendi bildiğim doğrularla devam ediyorum ve edeceğim. Hatta saçma sapanlıklarla eğleniyorum da, bana şarkı malzemesi bile çıkıyor her hayret ettiğim durumdan…
Şu sıralar dikkatimi çeken, yeni yeni peydah olmuş davranış modelleri var. Albümleri çıkar çıkmaz, gerçek dostlarından kopan, onları gereksiz gören, hatta sosyal medya hesaplarından, yüksek ihtimal ‘’geçmişimden utanıyorum’’ kafasıyla arkadaşlarını silen, efsane fikirli arkadaşlarımız için gerçekten çok üzülüyorum. Hayattaki en unutamayacağım keyfim, yılların emeğiyle hazırladığım albümümü, piyasaya sürdüğüm gün, dostlarım tarafından sosyal medyada paylaşılmasıydı. Onları silmek, bu yolda katettiğim tüm geçmişimi ve hatta yaratıcılığımı da silmek demek, benim için. Kendini ulaşılmaz ve erişilmez zannettirmeye çalışmak yerine, iki satır karalamaya, iki yeni akor öğrenmeye, ya da mutluluğunu ve hayalkırıklığını, seni en iyi anlayacak olan dostlarınla paylaşmaya koşmak, hem an’a hem de geleceğe yapılacak en büyük yatırım bence.
Tercih meselesi tabii, ”star olayım da yalnız kalırsam kalayım, umrumda değil, bana yanımdaki yalakalar yeter” de bir hayat seçimi ama bu kafalar artık biraz eskimedi mi? Dünya starları, metroda birilerine yerini verirken, sen dostluğuna verdiğin yılları tek tuşla heba et. Bravo! Sonra klibin tıklansın diye, Youtube’a reklam parası verirsin. Bir gecede 1 milyona ulaşırsın ama sokakta seni yine kimse tanımıyordur. Sonuç; içinden çıkılamayan bir mutsuzluk hali… Bu ruhla gel de müzik yap şimdi. Amacınız gerçekten müzik yapmak mı peki? Müzik için ne yapıyorsunuz? Günde kaç saat şan, varsa çaldığınız enstrümanınıza çalışıp, hiçbiri yoksa, kaç saat değişik müzik türlerini araştırıyorsunuz? Bu yaptığınızın üstüne kaç ‘’tık” değil de, ne kadar kalıcılık ekleyebileceğinizin peşinde olmanız gerekmiyor mu? Neden star olmak istiyorsunuz hiç düşündünüz mü? Çok para kazanmak için mi? Başka şekilde de para kazanabilirsiniz oysa. Herkes sizi tanısın diye mi? Tanısın da, kendinizi doğru ifade ediyor musunuz acaba?
SAMİMİYETSİZLİK LANETTİR
Müzikte de, sanatçının kendisinde de, sanatçının seyirciye yansıtacağı duruşta da samimiyet olmalı. Sosyal medyasında, başkaları tarafından, sanki 3. şahıstan bahseder gibi atılan, reklam kokan tweetlerin sahibi, robottan farksız bence. Eskiden şöhret olunca bodyguardlar, şapka-gözlük gezen ünlülerimiz, 90’lı yıllarda pek bir eğlenceli gibi gözüken hayatlarına, Zanax, kaybettikleri dostluklar ve haydan gelen huya gider şeklindeki harcamaları dolayısıyla düştükleri bunalımlarıyla, halen ibret öykümüz olamadılar mı?
Bu işi neden yaptığımızı önce bilmemiz, sonra her sabah kendimize hatırlatmamız ve asla unutmamamız lazım. ”Ben müzisyenim” diyebiliyorsanız, ona yakışır şekilde yaşamakta fayda var. Düşülen en büyük tuzak, müzik yapayım derken, müzik yaptığını unutturacak bir saçma savaşın içinde, kendin olmaktan çıkmaktır. Hayır canım kardeşim, gazetede 2 röportajın çıktı diye Dünya starı olmadın, o röportajlar senin kendini daha iyi anlatman için birer fırsat, ne söylesem de dikkat çekse yerine, sen kimsin-nesin onu anlatsan, ilerde daha büyük faydasını göreceksin. Sen müziğini yapmaya, kendin olmaya, seni sevenlerle yol almaya devam etmelisin. ”Star olmanın yolu yalnızlıktan geçer” safsatalarına inanma, sanat için ihtiyacın olan yalnızlığın, senin içinde duruyor zaten, onu ordan kimse alamaz. Ama çevreni alırlar, yıllarını alırlar, kendi hayallerini senin hayalin zannettirip, sana kim olduğu bile unuttururlar. Eğer sorumluluklarının bilincinde değilsen, özgür olamazsın. Özgürlük olmayan yerde de, sanat varolamaz. Şu sıralar, çok sık duyuyorum, ‘’işi bilenlere teslim ol , herşeyinle biz ilgileneceğiz’’ diye, kendine hayrı olmayanların hayal tacirliklerini. Sanatçı, asla teslim olmamalıdır, kendi fikirleri doğrultusunda, işin ehli olanlardan, kendi çizgisine uygun yardımlar alabilir, hepsi bu … Senin kim olduğunu önce sen bilmiyorsan, zaten bu işi yapmamalısın da… O zaman, o müzik de senin değil, sen de sen değilsin, e star olucam derken dostlarını da sildin.. 🙂 Şimdi, sen olsan, sana hayran olur muydun??? Düşün bunları ey gerçek müzisyen kardeşim, çıkış noktanı düşün, içine doğduğun şeyi düşün, çocukken nasıl heyecanla hissediyordun notaları, hatırlat kendine. Teslim olayım derken köle olup, müzisyen olayım derken samimiyetsiz arkadaşlıklarınla avunan bir robot mu olacaktın? Bunlarıda mı görecekti istikbalin?
Oysa müzik yeteneği, herkese verilmeyen bir hediye, bir ömür müzik yapabilirsin, ruhunu ve bedenini boş savaşlarda heba etmezsen tabii. Hep daha iyisini yapmaya çalışıp, yaşanmışlıklarını bir avantaj olarak sanatına aktarabilirsin. Zaman, sanatçının herzaman lehine işler, demlendikçe güzelleşir yazdıkların da, yorumun da ve ortaya koyduğun her ne varsa.. İçine kaçan şeytana yenilme, olur öyle arada bir gaza gelmeler, ”1 milyon daha tıklanırsam, kendimi daha iyi hissedeceğim” zannetmeler ama sonra geçer. Yeter ki kendini kandırma, dostlarını kaybetme, çünkü aşkla ve özgürce müziğini yapabilmenin değeri paha biçilemez ve bedelsizdir. Bir yanda müzik, aşk, özgürlük, paylaşım, mutlulukla demlenerek çoğalma ve huzur, diğer yanda kimliksizlik, dostsuzluk, kölelik, ”müzik mi? son single’ım tutmadı ne müziği’’ kafası, zanax, ”aşk mı? işimle evliydim o da olmadı’’ bunalımı… Nasıl yaşamak istediğine karar ver, hayat da, müziğin de, sen de ruhuna ait değilsen, dilerim erken teşhis konulur ve kurtulursun, yoksa kemoterapi kaçınılmaz sonun. Değer mi? Buna mı doğmuştun?
Unutmayalım, hepimiz bu Dünya’dan keyif almak istiyoruz ve mutlu olmak hakkımız. Hiçbirimiz, birbirimizden yaptığımız meslekler dolayısıyla üstün değiliz, sadece birbirimize faydamız ve etkileşimimiz var. Yazdığım şarkının, birine güzel hisler yaşatmasıyla alıyorum payıma düşen mutluluğu. Yarışım bu noktada sadece kendimle. Daha güzel şeyler yaratmak ve hayata değer katma yolunda ustalaşmak. Bu da ancak sevgiyle mümkün, beslenecek dostların yoksa, üretecek, yorumlayacak sözün olamaz, yavan kalır müzik. Kayahan boşuna dememiş ‘’yolu sevgiden geçen herkesle, bir gün, bir yerde buluşuruz’’ diye… Öyle de oldu, müziğini sevgiyle aktardı, star olma endişesiyle değil, daha iyisini yazmak ve daha çok insanın kalbine dokunma isteğiyle…
Bu anlamda endişemiz bol, dostlarımız yanımızda, aklımız salim, kalbimiz elimizde, müziğimiz ilk günkü heyecanımızla sarmalanmış şekilde var olsun. Müzik; doğduğun şey mi? Yoksa olmak istediğin başka bir kimlik için saygı duymadığın ama tutunduğun bir dal mı? Dilerim ki amaca giden yolda herşey tuzak olmasın…
Aşk’a uyanın gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)