Modern çağ evliliklerinin gözdesi ‘’evlilik sözleşmesi’’, ilk duyduğumuzda kulağa hoş gelmemiş, aşkı ve duyguları yok sayan bir hesap kitap meselesi gibi tınlamıştı kulaklarımızda. Şimdiyse, çoğu çiftin birbirinin hayatına gösterdiği saygıyı, bir problem olursa, sonrasına da taşıyabilmek adına, güle oynaya imzalanan bir anlaşma haline geldi. Ayrıca yasalar gereği, zaten boşanmalarda mal dağılımı, evlendiğin günden itibaren alınan malların ortak pay edilmesi yönünde. Nafakası, varsa çocukla ilgili masraflar bile yasalar tarafından tayin edilmekte. Kendini bilen insanlar için yasaya da sözleşmeye de gerek yok elbette, sorumluluğunun bilincinde, yaşanmışlığına saygı duyan hiçkimse birbirini mağdur etmez, etmemeli… Peki ya ilişkiler?
Geçen gün, ”gitti koskoca yıllarım” diyen bir arkadaşım, ayrıldığı sevgilisinden ”zaman hırsızı” diye söz etmekteydi. Ne verecek selamları, ne de yaşanan onca yıla saygıları kalmamış halde, iki yabancıya dönüşmüşler. Hepimizin başına geliyor. Bir olduk sanırken, el oluveriyoruz. Ortamı yumuşatmak ve biraz kafasını dağıtmak için dedim ki ”keşke sözleşme yapsaydın’’… Anlayamaz gözlerle baktı ve ”evli değildik ki” dedi ciddiye alarak. Ben de ciddi ciddi düşünmeye başladım. Hayatına aldığın kişi, bir imza karşılığında mı eşin oluyor? ”Bana eş” diye hayatına sokuyorsun zaten ve tüm özelini, zamanını, duygularını, telaşlarını, çevreni, aileni, işini gücünü onunla paylaşıyorsun. Mutlak güvenle yola çıkıp, yarı yolda atılabilme ihtimaline karşı tek güvencense, duyduğun aşk. Onu da bir kalemde harcayabilenlerin bir yaptırımı olmamalı mı? Herşeyi İlahi Adaletten mi bekleyeceğiz? Bir ilişkiye başladığında da birbirine bir söz vermiş olmuyor musun? Verdiğimiz sözlerin illa belediyeden onaylanası mı gerekiyor? ”Söz uçar, yazı kalır” demişler ve yemişiz, çok da güzel rahata ermişiz, insan olmanın en önemli göstergelerinden biridir sözünün eri olmak oysa ki… Madem olamıyoruz, ilişkilerimizde sözleşme yapmamızın da zamanı gelmiş demektir.
Bahsettiğim şey, maddiyata dayalı bir hayat poliçesi değil elbet, tuttuğu elin hakkını veremeyene, aidiyetini kaybedip aldatana, yalan söyleyene, öylece karşısındakinin zamanını tükedip düşman kesilene, sosyal hizmet cezası verilmeli, ilişkinin süresine ve yarattığı travmanın şekline göre o sayıda ağaç dikmek, sokak temizlemek, çöp toplamak, kirli duvararı boyamak(içimizin karanlığına iyi gelir), maddi durumuna göre okul yaptırtmak bile olabilir… Ve hatta, sosyal medya hesaplarında da ilişki cezası almıştır gibi yasal başlıklar yayınlanmalı. İnsanca ilişki yaşamayı öğretmek ve bir sonraki ilişkilerinde faydalı bireyler olabilmek adına karşı tarafa yaşatılan travmaların bedelini kanunen dayatmalı 🙂
TEK GÜVENCEM AŞK!
”Oldu Merve, başka derdin mi kalmadı?” diyenlerinizi duyar gibiyim 🙂 Haklısınız, tabii ki tüm bunlar mümkün değil, ancak hepimizin ortak sorunu kabul edelim. Kadının da erkeğin de yaşadığı tüm ilişkisel problemlerin kökünde iletişimsizlik, sorumsuzluk ve vicdani erozyon yatıyor. Hiç bir yasal hak, vicdandan kuvvetli değildir. Yasal olarak bağlanan nafaka, kaybedilen yılları, kırılan kalpleri onarmaz. İletişim, hayatını açtığın insana karşı duyulan sorumluluk ve vicdan, sonu ayrılık da olsa, tüm sonları mükemmel kılabilir. İş yine bizde bitiyor, birbirini gördüğünde verecek selamın kalmalı en azından… İyi ya da kötü ne yaşarsak yaşayalım, hayatın bizi, birbirimize bir şey katmak için biraraya getirdiğini görmezden gelmezsek, çözülecek mevzu. Tavlamak için attığımız taklaları, ayrılmak için de atalım lütfen, hatta amuda bile kalkalım. İnsana, doğaya, aşka yakıştığı gibi bitsin bitecekse. Bahsettiğim ilişki kanunları yasallaşırsa, bence gerçek evlilikler de o zaman yapılmaya başlanacaktır. Kalp kırmaktan korktuğumuz, dürtülerimiz değil duygularımız ve vicdanımızla hareket etmeye başladığımız gün, doğru ilişkileri yaşamaya başlayacağız. ”Evliyim ama heyecanım yok’’ lar da bitecek o zaman. Sonunu düşünen kahraman olamaz, geçen hafta da yazdım ”bugünüm olur musun?’’ diye. Aslolan bugünkü netliğini, yarın şartlar değiştiğinde de insanca aktarabilecek vicdana sahip olmaktır.
İlişkileri de evlilikleri de sonları da koruyan, kanunlar değil, vicdanlarımız, kendimize ve hayatımızdakilere olan saygı, sevgi ve sorumluluk bilincimizdir. Haa ayrıca tüm bunlar doğrultusunda, bırakın kaçan da kaçsın, kaçmak esirlerin işidir, özgür insan kaçmaz, yüzleşir, yaşaması gereken neyse, onu sonuna kadar yaşar. Özgürlük, sorumluluğun bilincinde olmaktır çünkü! Ayrılmayı beceremeyen esir ruhları, belediye de ruhunuz da onaylamasın. Onlar çöp toplamaya mahkumken, siz aşktan kale yapabilirsiniz, buna inanın, kaybettiğiniz zaman da, belki ona bir şey katmıştır, başınızın gözünüzün sadakası olsun…
Ayrıldığınız zaman, ilişkideyken edindiğiniz duygu dağılımını da kanunlar değil, vicdanlarınız ortak pay etsin. İşte o zaman, aşk bitse de tadı kalır!
Tek güvencem aşk benim, nafakamı bıraktım, üstü kalsın…
Aşk’a uyanın, gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)