Bende göçebe bir kalp, “otur biraz soluklan” diyormuş gibi yapanlarınsa, evleri, barkları darma dağın. Oyun içinde oyun bile sürmüyor artık. Masalından kaçmış prensesim ben, asfalta bakıyorum hayretle. Başımı kaldırsam gök bile taş duvar! Bir bulut bulup, ardını hayal edemeden, tek bildiğimi yapıyorum. Yürüyorum, yürüyorum, o kadar çok yürüyorum ki…
Kim olduğumu unutana kadar, ayaklarımı yara bere içinde bırakana dek, senden başka kimse güzel demesin, fikrime değenim gelsin diye, uzatıyorum yolu, daha da sonsuza…
Yetişir gibi olanlara kanıp, kanadığım da oluyor aniden. Sonra yine, çıktığım kapılar arkamdan ağlıyorlar. O nafileler koleksiyonumun nadide parçalarının lanetini paklayacak güneş, hangi dağın arkasında saklanıyorsa hala, bir zahmet doğsun artık, üşüyorum…
Ama sonra, bana tüm bu olanları sen anlat, dinleye dinleye rüyaya dalayım…
Onca uykusuzluğuma yorgan ol yeter. Çok mu?
Bıraktım oynamıyorum bak, sonu, başı onların olsun, bana ortan lazım.
Sen mi? Bir düşten gözüm ısırıyordu, sarılsak erir miydi bu yer, gök?
Ki sen; Benim toprak yolumsun. Bu çıkmaz masalın neresinden dönersek aşk?
Onu da anlat, anlat, uyut beni yine. Çünkü tamamız bu rüyada, bak kalbim sana yerleşti, tek sana kanıyor ayaklarım. Durdur şimdi güneşi, doğmasa da olur. Bırak, evi ben toplarım, sen soluğum ol…
Aşk’a uyanın, gerisi kolay…
MERVE ÇALOĞLU
(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)