İdari Aşklar Müessesesi

Seninle ben buralara çoktuk, bir acı kaplar içimizi, gitmez oldu. Oysa ben, şehirlere doydum, bir güneş paklar içimizi, ikimizi… Aşka uyanıp, yol almak var içimde.

Gidelim buralardan…

Kaçmak istediğimiz kendimiziz oysa. Kafayı değişmedikçe, kurduğun dünya hep yalan. İçini temizlemedikçe, baktığın ayna bulanık, ettiğin söz kifayetsiz, kurduğun düş boş, tuttuğun el hissiz, öptüğün sevgili yabancı, sarıldığın aşk yalan, yürüdüğün yol talan, gökyüzün gri, verdiğin ses sağır. Etraf “yalnız” diye yaftalanmış insanlarla dolu. Kendimizi yalnız hissetmemize sebep gereksiz dayatmalar kol geziyor yine. Yalnız değiliz oysa, bir yalanı kendimize eş seçmiyoruz belki de. “Aşk hayatın nasıl gidiyor?” diye sordu geçen bir arkadaşım. Bence muazzam gidiyor. Çünkü kendimi çok iyi hissediyorum. Tamam hissetmek için kimseye ihtiyaç duymuyorum. Kendini başkasıyla tamamlamaya çalışanlardan uzak duruyorum, oradan zorlama bir ilişki doğacağını biliyorum. Sonra etrafımdaki ittire kaktıra yürüyen ilişkilere bakıyorum. “Çok iyi anlaşıyoruz, çok aşığız” diyorlar ama iki kadeh ya da bir söz sonrası pamuk ipliğine bağlı bir kıyametin kopması, an meselesi. Hayır, çok iyi anlaşmıyorsunuz, çok sevmiyorsunuz, alttan alıp, idare ediyorsunuz. Bunu, sevgiyle karıştırıyorsunuz. Bu da bir ilişki türü ama sevmek ve anlaşmak bu değil. İdare biçimi denilebilir, evlilik dahil bir idare biçimi olabiliyor ve bu evliliğin suçu değil… 

“Şirketi de kurdun, hepten evde kalırsın” artık diyen de oldu geçenlerde. Bunu diyen de modern görüşlü denebilecek bir erkek arkadaşım. Kendi kendini gömüyor bu söylemiyle aslında, haberi yok. Güçlü kadın yaftasından son derece rahatsız olduğumu daha önce de çokça kaleme almıştım. Gücün cinsiyeti olmaz, insan yaradılış itibariyle ziyadesiyle güçlü de farkında değil. Ne yazık ki ısrarla kadını aciz görmek istiyoruz. Benim şirket kurmamdan rahatsız olan kompleksli erkek zihniyeti, koca parası yiyen kadından da şikayetçi. Bu bir hastalıktır ey okur. Kimin, neyi ne kadar başarabildiğine göre kendini bir insana layık görmek ya da görmemek kadar kendini aşağılayan bir bakış açısı olamaz. Bunun kadını erkeği de yok üstelik. Kendi  ayakları üzerinde durabilen kadından kaçan erkek ne kadar kompleksliyse, maddi durumu iyi olmadığı için karşı cinsi beğenmeyen kadın da o kadar komplekslidir. Birbirimizi, hep daha iyisini yapabileceğimize dair motive etmemiz gereken bir çağdayız artık. Bu kompleksler bizi toplum tabiriyle “yalnız” kılıyor. 

Şahsen yalnız değilim, yalan bir ilişki yaşamaktansa, tek başınalığı tercih ediyorum şu sıralar. Verdiğim ses karşılıklı, gökyüzüm mavi, yürüdüğüm yol çiçek, sarıldığım aşk gerçek, öptüğüm sevgili o, tuttuğum el sıkı, kurduğum düş sonsuz, ettiğim söz yerinde, baktığım ayna aslıma dair olsun diye… 

Evlilik mi? O da başka bir ilişki türü, imzalı, belediyeden ve yakın çevreden onay alınmış olanı. Aşkı öldüren o değil, aşkı insanlar öldürür. Suç, idare edenlerde, “hiç yoktan iyidir’’cilerde, kaçmak isteyip de kendini çıkarları ve bitmeyen bahaneleri için hapsedenlerde. Kaçacak yer mi? Yine zihnimizin içinde bir yer orası. Kıtalar arası yolculuğa gerek yok. Tebdili kafada o ferahlık var, değiştirelim o kafaları artık lütfen. Güçlü kadın yok, ezik erkek de yok, biz yaratıyoruz bunları, biz arınmıyoruz bu dayatılmış komplekslerden. Kime göre güçlü, neye göre ezik? İnsanız hepimiz, ihtiyaçlarımız, zaaflarımız, hayallerimiz, hayal kırıklıklarımız, yaralarımız, mutluluklarımız, amaçlarımız, açmazlarımız var sadece. Duyguları hissetmek için varız ama zırh gibi üzerimize giydiğimiz duygu ne kadar pozitif olursa olsun, bizi esir alır. Saplanmayalım hiçbir şeye, tek görevimiz var bu dünyada, devam etmek, yol almak, sağlam ya da silik bir iz bırakmak, o da bize bağlı. Bir an önce evrilirsek şahane olur, ey sabit fikirli soydaşlarım.

Şirket Kur Evde Kal Hayal Kur Yolda Kal

Bir süredir köşemi ihmal etmiştim, özür dilerim sadık okur, yepyeni bir yola çıktım, artık yapımcıyım, kağıdı kalemi ihmal ettim ama hep aklımdasınız. Mevzuyu yazıma bağlayacak olursak, şirketi kurduk diye evde kalıyorsak o da güzel bence, homeoffice benimki ayrıca, durmadan üretiyor son otuz senedir. Evde kalmak yok yani, evrildim belki de, onlara öyle gelmiştir 😉 Sektörel yazılarımda bahsetmiştim, yaptım sonunda, başka bir hafta, nasıl yaptın diye soranlara detaylıca yapımcılık serüvenlerimi anlatacağım. 

Gitmek, her şeyi bırakıp kaçmak değil, sonuna değil yoluna bakmak. Yaz, söyle, yaşa…

İşte benim hikayem, notalar ve kelimelerin aşkıyla, yazdığımı yaşamak…

Bunu da yazmıştım, söylemiştim de, şimdi çoğalarak yaşıyoruz. Kendi hikayesinin yazarlarına, yazdığını yaşayanlara, söyleyecek sözü, tertemiz özü olanlara yürüyorum.

Gemileri yakmadım, bilakis gemi de bizim, şarkılar da. Yeni bir liman kurdum. Durmak için değil, kıyıda bekleyen hikayeleri yola çıkarmak için. Çünkü hayat bugün, yol da güzel çünkü varız, başka bahaneye gerek yok.

Uzak Yollar kaptanı keyifli seyirler diler…

Ben Aşkçıyım, ya siz?

“27 Mart 2019 Dünya Tiyatro Günü’nde, Merve Çaloğlu Müzik Yapım Prodüksiyon faaliyetlerine başladı, daha güzel bir gitmek olabilir mi? Bulursam onu da yaparım. Gitgide çoğalıyorum, tüm yalnızlara Aşk olsun, idare etmeyin, o bulanık aynanın tozunu alın, aslında içinizden geleni yapın, çünkü doğrusu o ”.

                                                                         Aşk’a uyanın, gerisi kolay…

MERVE ÇALOĞLU

[email protected]

[email protected]

(Yazıların ve görsellerin tüm hakları saklıdır.)