Parça Önerisi:
https://open.spotify.com/track/7kEr1t9cG08OHh4YwC8p8Z?si=meWxL6EDTr2M5rxbOCKLmw
Bu haftaki yazım Salı yerine Cuma.
Sebebi basit; canım arkadaşım Merve Çaloğlu’na doğum günü hediyem olsun istedim.
İyi ki varsın…
“Ağzımdan ne çıksa ertesi gün tersine dönüyor bütün işlerim. Mutluluğum uzun sürmüyor genelde. Kendim bile nazar değdiriyorum kesin. Bazen bir mutluluk halindeyken ‘ne kadar sürecek kim bilir!’ diye endişe etmekten de çok yoruldum. Ona anlatma nazar değer, bundan bahsetme her kafadan bir ses çıkar öğütlerinden de sıkıldım. Hele hele anlattığıma, anlatacağıma pişman eden ‘ben sana demiştim’ li yakın çevre yorumlarına ne demeli? Şunu fark ediyorum ki; anlatma sebebim tasdiklenme ihtiyacım. Benim gördüğümü karşı taraf da görsün, onay versin, kanaat getirsin. Tasdiklenmek isterken bambaşka yorumlarla karşılaşıp nazarlara bağlamalarım bundandır belki. Tam anlatmama kararı alıyorum, tasdiklenme ihtiyacım baskın geliyor; anlatıyorum. Anlattıktan sonra pişman oluyorum ve bu bir sarmal gibi beni içine çekiyor, karşı koyamıyorum. Ne yapmak lazım hiç bilmiyorum…”
Endişeden yaşadıklarını göremez olmuş bir örnek paylaştım yukarıda seninle. Belki yine kendinden parçalar bulur, benzerlikler görürsün diye. Her birimizin içinde bir nebze de olsa vardır bu duygulardan. Hele de şimdilerde herkes kişisel gelişim sosyal medya hesapları açıp, ”kimseye anlatıp enerjiyi yayma” mesajları verirken… Sen içindeki kıpır kıpır anlatma arzusuyla, nazar değme endişesi arasında sıkışıp kalıyorsun. Bazen en güvendiklerinden bile korkar oluyorsun; nazarı mı değer, enerjiyi mi dağıtır, kötü yorum mu yapar… Bu düşünceler, kaygılar zihninde büyük ada turları atarken, içten içe yaşadığın baskıyla herkesten önce endişelerine anlatmış oluyorsun bile. Endişe ettiklerinin başına gelmesi bundan olabilir mi?
Endişelerden kurtulmak bu kadar kolay mı?
Hayır değil!
Peki ne yapmalı?
Sen önce denemeye başla. Endişelenmemeyi denemek. Denemeye değer, inan!
Negatifte kalmamayı dene.
Olumsuz cümleler kurmamayı dene.
Hakikaten çok kişiye anlatma, nazardan değil, seni yoracağından.
Her kafadan apayrı sesler çıkacağından. Herkesin kendi penceresinin manzarasına bakmak zorunda kalma diye. O kadar manzara kafa karıştırır. Kimi simsiyah beton bir duvara bakıyordur, kimi denize, kimi solmuş otlara, kimi çiçeklere, kimi dağlara. Sen kendi pencerendeki manzaraya en son ne zaman baktın? Kendi pencerenden bakmayı dene.
Nazara endişe gerek; sen kendinden emin olduktan sonra nazar kaygılara düşer.
Anlattıkların için ise onay bekleme. Okulda değilsin, onlar da senin öğretmenin değil.
Yüksek not almak ya da sınıfta kalmak diye bir şey yok.
Bu senin hayatın, senin tecrübelerin, senin yoğurt yiyişin.
Yediğin yoğurdu da, yeme şeklini de beğenmeyenler olabilir. Olsunlar.
Ne kadar anlatırsan, o kadar bilirler. Ne kadar anlatırsan, o kadarına yorum yaparlar.
Bazıları o sınırı da aşarlar.
Demek ki neymiş! Kime anlatacağını da iyi seçmek gerek.
Seçtiğin az ve öz kişilerden de onaylarını almaya çalışma.
Bırak; sana yolculuğunda keyifle eşlik etsinler. Keyif vermiyorlarsa, bırak.
Bekleme! Beklentiye girme.
Sen kendi yolunda, kendi yoğurdunla…
Vesvese etme, senaryo yazma.
Sürece güven. Olanı yaşa.
Dünü bırak.
Yarına aldırma.
Bugünde, anda, akışta.
Takılma.
O gider mi ya da ne düşünür diye değil; kendine hizmet için takılma!
Ne güzel demiş Merve Çaloğlu “içindeki endişeye anlatmayı bırak!”
Nice mutlu senelere canım Merve, seni çok seviyorum.
Hande Kurt
ICF Sertifikalı Yaşam Koçu